30 Ocak 2014 Perşembe

SARAYDA BİR AKŞEHİRLİ ASTRONOM: SAİD MEHMED EFENDİ



Osmanlılar döneminde "İlm-i nücum" denilen yıldız ilmiyle yani astronomi ile uğraşanlar ulema adını taşıyan din alimleri idi. Bunlardan biri de Said Mehmed Efendidir.
               Said Mehmed Efendi Akşehirlidir. Doğum tarihi belli değildir. Küçük yaşta kendini ilme vermişti. Daha fazla ilim öğrenmek için İstanbul’a geldi. Zamanın ileri gelen alimlerinden dersler alarak kendini yetiştirmiştir. Din bilimlerinin yanı sıra yıldız bilimine de merak salmış ve bu konuda da dersler almıştır.  İlk olarak Şehzade Camisi’nde öğretmen olarak yani müderris olarak ders vermeye başlamıştı. Ayrıca Şehzade Camii muvakkidi yani namaz vakitlerini belirleyen kişisi olmuştu. Muvakkitler namaz vakti yanı sıra imsakiye ve takvimleri de belirlerdi. Bunun için gökyüzündeki güneş, ay ve yıldızların hareketleri gözetliyordu. Osmanlı da bu işlerin rahat yapılabilmesi için cami yanlarına iki odalı binalar yapılıyordu.
               Tarih öncesi çağlardan bu yana gökyüzü, dünyanın her yerindeki kültürlerden insanların ilgisini çekmiştir. Gökyüzünü inceleyen Astroloji ve astronomi, esas itibariyle XIX. yüzyıla kadar tek bir ilim olarak kabul edilmiş ve bu deyimler astronomi ve astrolojiyi yahut da bu ilimlerin her ikisini birden tanımlamak için kullanmıştır. İslam medeniyetinde müneccim kelimesiyle hem astrolog hem de astronomlar ifade edilmekteydi. Böylece gökyüzü hareketlerini inceleyen Said Mehmed Efendi müneccim unvanını almıştı.
            Osmanlı’da müneccim olmak için birincisi, takvim hesabını yapmak ve usturlab aletinin nasıl kullanıldığını bilmek; ikincisi, nücûm ilmine giriş, yıldızların ve burçların tabiatlarını ve mizaçlarını bilmek; üçüncüsü, yıldızların hareketlerini hesap etmeyi, zîc yapmayı ve takvim yapmayı bilmek; dördüncüsü, hey’eti, yıldızların hareketlerine dair hendesi delilleri, doğru olarak bilmektir. Bu son mertebeye gelen bir kimse, artık müneccim olmuştur. Said Mehmet Efendi müneccim olabilmek için öncelikle iyi bir matematik öğretiminden geçmiştir.
               Osmanlı Tarihi'nde padişah cülusu, doğum, savaş ilanı, ordunun hareketi, sadrazamlara mühür verilmesi, denize gemi indirilmesi, sultan düğünü gibi durumlarda Müneccimbaşılarından bilgi istenirdi. Saray'da 1 müneccimbaşı, 1 müneccim-i sani ve birkaç müneccimden oluşan grup, yıldızlardan uygun zamanları tespit ederek padişah’a bildirir ve buna göre hareket edilirdi; Bu sebeple Osmanlılarda müneccimlik önemli bir itiyat olarak benimsenmiştir.
               Her yönüyle kendini iyi yetiştirmiş Akşehirli Said Mehmed Efendi müderrisliğinin yanı sıra iyi bir şairdi. Kısa zamanda sarayın dikkatini çekti ve sarayın müneccim kadrosuna alındı. Burada başarılı çalışmalar yaptı ve müneccim-i sani yani ikinci başkanlığa getirildi. 
            Müneccim-i sâniler de müneccimbaşılar gibi ilmiye sınıfından, ilm-i nücûm ile ilm-i hey’et bilen kişiler arasından seçilirlerdi. Müneccim-i sânilerin ekserisi, müneccimbaşının görevden ayrılmasından sonra yerine müneccimbaşı olurken, bazıları çeşitli sebeplerde terfi edemeden vefat etmişlerdir. Bunlardan biri de Said Mehmet Efendidir. 1746 yılından itibaren yirmi altı sene müneccimbaşılık yapan
Fethiyeli Halil Efendi yüzünden müneccimbaşı pozisyonuna terfi edemeden Müneccim-i sani iken 1748 yılında vefat etmiştir.
Kaynak: Mehmet Süreyya, Sicilli Osman-i, Tarih Vakfı yayınları

AKŞEHİR’DE ALİM BİR AİLE: TACEDDİN AHMET VE OĞLULLARI



Akşehir Kızılca Mahallesi, Topçu Sokakta türbesi bulunan Taceddin Ahmet ve oğulları Osmanlıyı ve Akşehir’i aydınlatan alimlerdi.
XV. yüzyılda Araplarla Türkler arasındaki savaş nedeniyle Azerbaycan’ın Barda şehrinden Akşehir’e göç eden Şeyh Ahmed Tâceddin Berdaî, Kızılca Mahallesi’ne yerleşti. Akşehir’de Taç Ahmet olarak tanındı. Türbesindeki kitabeye göre dedesinin adı Mesut babasının ki ise Misafir’dir. Bazı kaynaklara göre; peygamber soyundan yani “Seyit” olduğu,  “sicilli Osmani”de ise  “Şeyh” olduğu ve Abbasiler soyundan geldiği belirtilmektedir. Akşehir çevresinde ise “Molla” olarak tanınmıştı.
II. Beyazid zamanında yaşayan Taç Ahmet, kaynaklarda belirtildiğine göre bugünkü türbenin yanında Taç Halife ismi ile bilinen bir mescit ve zaviye kurmuştur.  Kurmuş olduğu tekkesinde diğer İslam alimleri gibi İslam ilmini tahsil imkanı sağlamış ve kurmuş olduğu zaviyesi marifetiyle fakirleri yedirip içirmiş, misafir ve yolcuları ağırlamış, göçebe Türklerin çocuklarının burada kalarak eğitimlerine olanak sağlamıştır. Yine bu tekkede oğullarını da eğittiğini yazılı kaynaklardan öğreniyoruz.
Ekim 1500’de Akşehir’de vefat eden Taceddin Ahmet, zaviyesinin hemen yanında yapılan ve günümüze kadar gelen türbesine defnedilmiştir. Taceddin Ahmet’în kendi gibi alim iki oğlu vardı. Bunlar:
1-Ubeydullah Efendizâde: Osmanlı’da adını duyurmuş alimlerden birisidir. “Sicilli Osmani”de ki kayıtlarda Akşehirli olduğu ve Abdullah Efendi  olarak tanındığı belirtilmektedir.
2- Sa'dî Çelebi: Zâhid yani şüpheli şeyleri bile terk ederek günahtan kaçan, Allah korkusuyla dünya nimetlerinden el çeken kimse idi ve yine dinin buyruklarına uygun harekette bulunan sâlih bir kişiydi. Kendini tamamen dine vermişti. Pek çok talebe yetiştirdi. Kendisi müderris yani profesördü. Bazı kaynaklarda şair olduğu belirtilmektedir. Babasının türbesinin iki kitabe satırlarının arasında oldukça eski zarif bir nesih ile yazılan şu şiir belki de onun kaleminden çıkmıştır.
“Aşıkani müstenid maviraneim.
Arifani şem’aned mapervaneim.
Zahida mesitim martumin
Derşikesti nefsi hud merdaneim.”
Günümüz Türkçesi ile;
“Aşkından dolayı virane gibiyim.
Erenlerin isteklerine pervane gibiyim.
Ey zahit küçük bir selim hortumunda
Derim ki gönlü kırık bir merdane gibiyim.”
 
Kaynaklar: 1-“Sicilli Osmani” MEHMED SÜREYYA TARİH VAKFI YURT YAYİNLARİ 
                     2- Akşehir Alimleri, H. Hüseyin Yıldırım
                     3-AKŞEHİR VE KÖYLERİNDEKİ TÜRK ANITLARI - yekta demiralp ...
                     4- Mustafa Cavit, Akşehir kitabeleri ve tetkikat: kitabeler--türbeler--mezarlar, Akşehir’de  gömülü ünlü insanlar