3 Temmuz 2017 Pazartesi

EŞREFOĞLU’NUN AKŞEHİR YÖNETİCİSİ: HOCA KAMEREDDİN


            Anadolu Selçuklu Devleti’nin yıkılmasından sonra bir top gibi devamlı el değiştiren Akşehir yaklaşık 20 yıl boyunca Eşrefoğlu Beyliği’nin egemenliğinde kalmıştır. İşte bu devirde Akşehir yönetenlerden biri de Hoca Kamereddin Naip’tir.
            1302 yılında Eşrefoğlu Beyliğini kuran babası Süleyman Bey’in yerine büyük oğlu Mübarizüddin Mehmed Bey geçti. Mehmed Bey, babasının kendisine bıraktığı ülkeyi genişletmeye çalıştı ve bunda da başarılı oldu. Kuzeye doğru ilerleyerek Akşehir ve Bolvadin'i ele geçirdi. Tarihi kaynaklar Eşrefoğlu Beyliğinin büyük bir süvari ordusu olduğunu belirtmektedir ve bu beylikte verilen en büyük hediye ise atlardı.
            Yaklaşık 1304-1306 yılları arasında Akşehir’i beyliğine ekleyen Mübarizüddin Mehmed Bey, burayı yönetmek için kendine vekil olarak Hoca Kamereddin’i görevlendirdi.
            Hoca Kamereddin Naip’in asıl adı İzzeddin idi. Dinin ululuğu anlamına gelen İzzeddin yerine yönetici olunca dinin sadık hizmetçisi anlamına gelen “Kamereddin” adını kullanmaya başladı. Eşrefoğlu Beyliği yerine Akşehir’i yönettiği için Naip unvanını almıştı.
            Tarihi kaynaklarda hakkında fazla bilgi bulunmayan Hoca Kamereddin Naip yabancı kaynaklarca “Müftü” olarak tanıtılmaktadır. Buradan yola çıkarsak onun küçük yaşta  iyi bir dini eğitim aldığını çevresinde hoca olarak tanınmakta idi.
            Bu devirde yönetim boşluğundan ötürü genellikle Akşehir halkında bir umutsuzluk ve mutsuzluk hakimdi. Tarihi kaynaklarda Halk moral değerlerini yükseltmek için genellikle tarikatlara yöneldiği belirtilmektedir. Bu devirde Akşehir’de Mevlevilik ileri derecede yaygındı.  Akşehir’de o devirde Ahi Musa’nın kurduğu zaviye bir Mevlevihane gibiydi. O dönemlerde Mevleviliği uç bölgelerinde yayma faaliyetleri içinde bulunan Mevlana'nın torunu Ulu Arif Çelebi zaman zaman Beyşehir ve Akşehir'e uğrar ve Beyşehir’de Eşrefoğlu Mehmed Bey'in misafiri olurdu. Mehmed Bey kendisine hürmet ve saygıda kusur etmezdi. Fakat aynı ilgiyi Akşehir’i yöneten Hoca Kamereddin Naip’ten göremiyordu. Çünkü iyi bir dini eğitim alan Akşehir yöneticisinin tarikatlara ve dervişlere itikadı yoktu. Bunu Eflakı “Ariflerin Menkıbeleri” eserinde şöyle belirtmektedir:
            Yine halifelerin sultanı Akşehirli Ahi Musa'dan naklolunur ki:
            “Eşrefoğlu'nun hizmetçisi olan Hoca Kamereddin Naip, Akşehir'de hakimdi. Zalim bir adamdı ve (dervişlere) itikadı yoktu. O, bir gün Çelebi hazretlerinin, etrafına bir takım emirler ve rindler toplandığından günün birinde elinden fena bir hareket, dilinden fena bir söz çıkar korkusuyla Akşehir'den çıkıp gitmesini düşünmüştü. Fakat bu fikrini kimseye açmamıştı. Tesadüfen, ayni günde, gezerken o aslanlar sülalesinin yavrusu Çelebi'ye rastladı. Çelebi ona:
            "Ey Kamereddin! Dostlar bizi bu şehirden yürütmek niyetindeler. Yalnız onlar bizi yürütürlerse, bizim tekrar gelmemiz umulur, fakat bizim yürüttüğümüz adamlar öyle yok olurlar ki artık bir daha bu varlık alemine adım atamazlar," buyurdu.
            Bunun üzerine Kamereddin hemen atından inerek baş koyup mürid oldu. Çelebi'nin altına iyi bir at verdi ve haddinden aşırı hizmetlerde bulundu.”
            Eşrefoğulları Beyliği'nin ömrünün çok kısa olmasına rağmen bu dönemde özellikle mimarî alanda çok güzel eserler yapılmıştır.  Tarihi kaynaklara göre Akşehir’de de Mübarizüddin Mehmed Bey tarafından bir cami yaptırılmıştır. Bu Bey’in Akşehir’deki vekili olan Hoca Kamereddin Naip öncülüğünde yapılan bu cami günümüze kadar gelememiştir. Bunun nedenlerinden biri Eşrefoğlu Camilerinin ahşap direkli ve toprak damlı olması idi.
            Sonunda Mevleviliği kabul eden Akşehir yöneticisi Hoca Kamereddin Naip  aynı zamanda at besleyen varlıklı bir süvari idi.
           


KUZEY AFRİKA’DA İKİ AKŞEHİRLİ GEZGİN ALİM


            13. yüzyılın sonlarında Anadolu Selçuklu Devrinde Akşehir’de doğan iki gezgin ilim öğrenmek için Fas, Tunus, Cezayir gibi Kuzey Afrika ülkelerine gitmiş hatta Endülüs'e (İspanya’ya) geçmiş ve orada eğitim almışlardır. İyi birer alim olan bu kişiler şunlardı:
GEZGİN BİR BİLGİN: ŞEMSEDDİN MUHAMMED AKŞEHRİ
Şemseddin Muhammet, Selçuklunun son döneminde ve Hamitoğulları devrinde Akşehir’in yetiştirdiği seçkin âlimlerden biridir. Gezerek dünyayı öğrenme yolunu seçmiştir. Hatta bu seyahatlerle ömrünü tüketmiştir.
 Kaynaklara göre Şemseddin Muhammet veya Şemseddin Mehmet denilen bu bilgin öncelikle Akşehir medreselerinde kendini yetiştirdi. İlmini kemale erdirmek için Akşehir’den yola çıktı. Fas, Tunus, Cezayir gibi Kuzey Afrika ülkelerine kadar çetin seyahatler yaptığını (İthafül-İzhar) kitabının yazarı zikretmektedir. Gezdiği ülkelerde yıllarca eğitim aldı.
Daha sonra(Cennetül-Firdevs), (Mensekü'l-Kasidi'z-Za'îr) isimlerinde eserlerini yazdı.  Günümüzde Cennetül-Firdevs hakkında kaynaklar şu şekilde bilgi vermektedir.
Allahü teâlâ Kur'ân-ı kerîmde meâlen buyuruyor ki:
Hakîkaten îmân edip de iyi amel ve harekette bulunanlar (var ya), onların konakları da Firdevs Cenneti'dir. (Kehf sûresi: 107)”
Cennet'te yukarıya doğru birbirlerinin üstünde bulunmak sûretiyle yüz derece ve mertebe vardır. Genişlikleri de çok fazladır. Firdevs, makam bakımından en âlâsıdır. Cennet'in dört nehri olan bal, süt, su, şarap (Cennet şarabı) Firdevs'ten akar
ve o Firdevs'in üstünde arş-ı âlâ vardır. Öyle ise Allahü teâlâdan Cennet'i istediğiniz zaman, Firdevs'i isteyiniz. (Hadîs-i şerîf-İhyâ)
Dünyada alçak gönüllü olanlara müjdeler olsun; kıyamet günü onlar kürsî sâhibleridir. Dünyada ara bulup barıştıranlara müjdeler olsun; kıyamette Firdevs Cenneti'ne onlar vâris olacaklardır. (Hazret-i Îsâ)”
Şemseddin Muhammet’in diğer kitabı olan (Mensekü'l-Kasidi'z-Za'îr) eserinde ise ziyaret edilmesi tasarlanan ibadet yerlerini anlatmaktadır.
Akşehirli âlim ömrünün sonlarında Medine-i Münevverde yerleşerek 739 H.(1338 M.) de vefat etti. (İthafül-İzhar) kitabının yazarına göre tahsil için yaptığı seyahatler kendisini ihtiyar yapmıştı. Bu hesaba göre Şemseddin Muhammet 1270’li yıllarda Akşehir’de doğmuştur.
AKŞEHİRLİ TARİHÇİ BİR SEYYAH: MUHAMMED CELALEDDİN
             Muhammed Celaleddin Akşehri hem tarihçi hem de bir seyyahtır. Anadolu Selçuklu Devrinde Hicrı 665'te (M 1267)de Akşehir’de doğmuştur.
            Moğolların işgali altındaki Anadolu’da büyük zorluklar içerisinde çocukluğunu geçirdi. Yeterli eğitimi alamadığını düşünerek Akşehir’den Mısır'a gitmiş, oradan Fas'a uzanarak Endülüs'e (İspanya’ya) geçmiş ve Ebu Ca'fer İbnü'z-Zübeyr ve Muhammed b. lsa gibi hocalardan ders almıştır.
            İbn Hacer'in bildirdiğine göre doğunun ve batının pek çok şehrinden ve hadiselerinden bahseden seyahatnamesi birkaç cilt tutmakta imiş. Acaba bu eserden geriye bir şey kaldı mı? Ne yazık ki bu büyük seyahatname günümüze ulaşmamıştır.
            Son zamanlarını Medine'de geçiren Celaleddın Akşehri 731/1331 yılında Medine’de vefat etmiş ve buraya defnedilmiştir.
            Akşehir’de doğan bu Anadolu kökenli seyyah derviş-alimin Medine’deki Müslümanların ilk mezarlığı olan Bakı Mezarlığı’nda yatanlarla ilgili Ravda namında bir eserinin bulunduğu belirtiliyor. Türkçe de Ravza olarak bilinen Ravda, cennet bahçesi anlamına gelmektedir.


ÜÇHÖYÜK’E İLK YERLEŞEN TÜRKLER


            Akşehir’e bağlı Üçhöyük Köyü, arkeolojik öneme sahip höyükler üzerine kurulmuştur. O dönemdeki adı Ağayid köyü idi. Ağayid köyü bazı kaynaklar ilk olarak D. French tarafından tespit edilen höyüklerden sonra adının Üçhöyük olduğu belirtiliyor. Oysa Ağayit Köyü yakınlarında 1583 Tarihli Akşehir Sancağı İcmal Defteri’nde Cebeli Höyüğü olduğu bildirilmektedir.
1466 Tarihli Akşehir Mufassal Defteri kayıtlarına göre;  Akşehir’e bağlı Ağayid (Üçhöyük) Köyü 15 Ağustos 1466 tarihinde Kayalu Dere’de oturan kapıkulu askerleri komutanı aslan terbiyecisi(Şirmend) lakaplı  Azusani’nin mülkü idi. 1466 yılı kaydında köyün vergisini toplama görevi Reis oğlu Beğ Paşa’ya verilmişti.
1466 yılı kayıtlarına göre Ağayid Köyü’nde yaşayan ailelerin reisleri şunlardı:
1-Mürüvvet: Tarımda koşum gücü için tek bir öküze sahip olunan toprakları vardı ve yarı çiftçi vergisi veren kadın bir aile reisi idi.
2-Elvan oğlu Bayezid: Bu kişi en az bir çiftlik genişliğindeki toprağı ekip biçerek yılda bir kez toprak vergisi vermekte idi.
3-Bu Bayezid’in kardeşi İsmayil:  Tarımda koşum gücü için tek bir öküze sahip olunan toprakları vardı ve yarı çiftçi vergisi veriyordu. Yani yaklaşık 18 akçe vergi ödüyordu.
4- Hüseyin oğlu Bekir: Bu kişi en az bir çiftlik genişliğindeki toprağı ekip biçerek yılda bir kez toprak vergisi vermekte idi.
5- Hacı oğlu Süleyman: Ailesinin tarımda koşum gücü için tek bir öküze sahip olunan toprakları vardı ve yarı çiftçi vergisi veriyordu
 6-Yahşi oğlu Mürüvvet: Bu kişi en az bir çiftlik genişliğindeki toprağı ekip biçerek yılda bir kez toprak vergisi vermekte idi.
7- Hüseyin oğlu Teberrük:  Ailesinin tarımda koşum gücü için tek bir öküze sahip olunan toprakları vardı ve yarı çiftçi vergisi veriyordu.
8-Ümit Hacı:  Ailesinin tarımda koşum gücü için tek bir öküze sahip olunan toprakları vardı ve yarı çiftçi vergisi veriyordu.
9-Ümit Hacı’nın Kardeşi Hamid:  Ailesinin tarımda koşum gücü için tek bir öküze sahip olunan toprakları vardı ve yarı çiftçi vergisi veriyordu.
 10-Hüseyin oğlu Halil: Ailesinin tarımda koşum gücü için tek bir öküze sahip olunan toprakları vardı ve yarı çiftçi vergisi veriyordu.
11-Yusuf oğlu Yakup:  Ailesinin tarımda koşum gücü için tek bir öküze sahip olunan toprakları vardı ve yarı çiftçi vergisi veriyordu.
12-Tülek İbrahim: Ailesinin tarımda koşum gücü için tek bir öküze sahip olunan toprakları vardı ve yarı çiftçi vergisi veriyordu. Çok kurnaz bir kişiliğe sahip idi.
13-İshak oğlu Mürsel: Ailesinin tarımda koşum gücü için tek bir öküze sahip olunan toprakları vardı ve yarı çiftçi vergisi veriyordu.
14- Hoşi oğlu Mehmet: Toprak sahibi olan babasının yanında yaşarken evlenmişti ve Bennak denilen vergiyi ödemekte idi
 15-İsa oğlu İsa: Bu kişi en az bir çiftlik genişliğindeki toprağı ekip biçerek yılda bir kez toprak vergisi vermekte idi.
16-Bu İsa’nın diğer oğlu Mehmed: Bu tarihte toprak sahibi olan babasının yanında yaşıyor ve henüz evlenmemişti.
17- Hüseyin oğlu Hamza: Toprak sahibi olan babasının yanında yaşarken evlenmişti ve Bennak denilen vergiyi ödemekte idi
18-Tuğrul oğlu Murat Fakih:  Tarımda koşum gücü için tek bir öküze sahip olunan toprakları vardı ve yarı çiftçi vergisi veriyordu. Yani yaklaşık 18 akçe vergi ödüyordu. Köyün imamı idi. Kendisini dini konularda yetiştirmiş bir ilim adamı idi.
Ağayid Köyünden yekûn olarak 342 Akçe vergi alınmaktaydı. Toprak sahibi olan babasının yanında yaşarken evlenen ve bennek vergisi veren üç kişiden 24 akçe alınmaktaydı. 1466 yılında önceden düşünülmeyen masrafları karşılık olmak üzere tevzi defterleri ile 18 kişiden 180 akçe tahsil edildi.
Buğday vergisi olarak 18 müdd (bir müdd, iki avuç dolusuna eşit idi) alınan vergi 720 akçe idi. Ağayid Köyünün zirai mahsullerinden 12 müdd’den alınan vergi 300 akçe kadardı. Köyün Koyunlarından 70 akçe vergi alınıyordu. Osmanlılarda emir, vezir gibi rütbe sahiplerinin elde ettikleri toprak ürünlerinden alınan ek vergi olarak 4,5 müdd karşılığında 180 akçe veriyorlardı. Ayrıca zirai mahsullerinden 3 müdd karşılığında 75 akçe alıyorlardı.      
Bütün bunlar toplandığında yekun olarak 1808 akçe tutmaktaydı.  Yapılan hesap sonucu kalan 125 akçe idi.
Kaynaklar: 1-Osmanlıca- Türkçe sözlük,
2- Erdoğru, Mehmet Akif (2015) 1466 tarihli Akşehir Mufassal Defteri (Metin ve İnceleme)  Ankara: Türk Tarih Kurumu.