Halide Edib Adıvar, Türkün Ateşle İmtihanı (
İstiklal Savaşı Hatıraları) kitabında Ordu, Büyük Taarruz’a hazırlanırken
onbaşı olarak bulunduğu Akşehir’de yaşadıklarından bazı alıntılar:
BATI CEPHESİ KARARGÂHININ AKŞEHİRE
TAŞINMASI
Aralık ayının sonunda, karargâh
Aziziye’den Akşehir’e indi. Beş yüz atlı evvela Çay’a kadar karargâhı götürdü.
Sonrada biz Akşehir trenine bindik. Bu beş yüz atlının başında giden Garp
Cephesi Erkan-ı Harbiye Reisi Miralay Asım beni yanına davet ederek atların
yürüyüşünü benim idare etmemi nezaketle teklif etti. Elimi kaldırdım: Yarım
saat tırıs, sonra adi adım, yine tırıs sonra yine adi adım. Sekiz saat sonra
adeta donmuş bir halde Çay’a vardık.
İlk haftalar Akşehir’i iyi
tanımama zaman yoktu. Fakat ömrümün en sıkıntılarını o haftalar içinde çektim.
İSMET İNÖNÜ
AKŞEHİRLİNİN YANINDA
…İsmet Paşa’ya Tetkik-i
Mezalim raporunun yanında, bir de halkın şikâyetlerini bildiriyordum. İsmet
Paşa böyle bir mücadele esnasında halkın düşüncesinin kıymetini tamamıyla
takdir ederdi. Hatta iyi hatırlıyorum, Akşehir’de bir gün askerlerle halk
arasında bir mücadele olursa, kendisinin halkın tarafını tutacağını söylemişti.
Gerçi bunu her zaman yapma imkânı yoktu. Ama bu beni çok duygulandırmıştı.
AKŞEHİR KADINLARI
…Akşehir’e vardığım zaman,
yemeklerin biraz daha düzelmiş olduğunu gördüm. Hepimizin masrafına
katıldığımız bir tabldotta, bir takım zabitler ve İsmet Paşa ile birlikte yemek
yedik. Akşehir eşrafından ve aynı zamanda mebus olan Hacı Bekir Efendi beni
evine misafir etti. Ailesi bana çok iyi muamele etti. Karısı ile ahret kardeşi
olduk. O ev vasıtası ile Akşehir kadınlarını çok yakından tanımak imkânını
buldum.
AKŞEHİR KADIN
FOTOĞRAFÇISI
…Beylikköprü komutanının
kızı Yüzbaşı Cemil ile evlenince fotoğrafçılık öğrenmek istedi. Bir iki haftada
öğrendi. Akşehir’deki evinin kapısı üstünde şimdi “Kadın fotoğrafçısı” diye bir
tabela var. Bütün Akşehir kadınları gelip resim çektiriyorlar.
ORDU KÖY
İŞLERİNE YARDIM EDİYOR
…Martta cepheye döndüğüm
zaman hayat aynı şekilde devam ediyordu. Bir sürü manevra oluyordu. Ben de
Akşehir civarında mektepleri geziyor, tetkikler yapıyordum. Bilhassa On Beşinci
Fırka’nın bulunduğu köyde, Naci Paşa’nın kumandasında ordu halkla çok meşgul
oluyordu. Bu mekteplerde çocukların okudukları şiirler o kadar insanca mana
taşıyorlardı ki, bu günkü Cemiyet-i Akvam dahi bundan daha iyi bir ifade şekli
bulamazdı. Oradaki Fırkalar, Bolvadin civarında halkın tarlalarını bile
sürüyorlardı.
Bu günlerde, Uçakçılar
merkezinde, Fazılı görmeye atla gider, orada çay içerdim. Fazıl, barış devri
gelir gelmez, nasıl bir uçakçılık merkezi kuracağı hakkında planlar yapardı.
AKŞEHİR İSTASYONUNDA BULUŞMA
İsmet Paşa:
“-Ankara’dan misafir
bekliyorum. Yarım saat sonra gelecekler. Sende benimle beraber onları
karşılamaya Akşehir istasyonuna gel.
Onların
kimler olduğunu sorduğum zaman, aralarında Dr. Adnan’ın da bulunduğunu söyledi.
Bu insanca hareketinden çok memnun oldum. Fakat akşam hava çok soğuk olduğu
için paltomun yanımda olmamasından dolayı gitmemin müşkül olacağını söyledim.
—Nuh
diye bağırarak emir erini çağırdı.
—Benim
pelerinimi getir.
O
gün İsmet Paşa’nın uzun pelerini omuzlarımda, istasyona İsmet Paşa ile birlikte
atla giderken dedim ki:
—Hatıralarımı
yazdığım zaman, bir akşam cephe komutanının pelerinini giydiğimi söyleyeceğim.
Çok ilgilendi. Sordu:
—Hatıralarını
yazmaya karar verdin mi? Notlar alıyor musun?
—
Evet alıyorum. (Gerçekten bir deftere isimleri, beni ilgilendiren olayları
kısaca not ederdim.)
İstasyona
geldiğimiz zaman tren gelmiş, fakat misafirler ortada görünmüyorlardı. İsmet
Paşa beni bir lamba direğinin altında bırakarak, vagonlara doğru
gitti.gözlerimle etrafı arıyor, istasyon kapısında üç sivilin durduğunu fark
ediyordum. Bir tanesi Dr. Adnan’a benziyordu. Üçü de bana bir yabancıya bakar
gibi bakıyorlardı. Fakat Dr. Adnan’ın kendine mahsus öksürüğünü işitir işitmez,
yanına koştum:
—Beni
tanımadın mı, Adnan?
Güldü:
—Uzaktan,
üçümüzde bu bıyıksız genç zabitin kim olduğunu düşünüyorduk.
Otomobille
döndük.
AKŞEHİRDE HARF DEVRİMİ
Ankara’dan
gelen misafirlerimizle birlikte Akşehir’de Mustafa Kemal Paşa bizi kabul etti.
Mustafa
Kemal Paşa saat üçe kadar Türkiye’nin gelecek günlerdeki batılılaşmasından
bahsetti.
—Adnan,
Sen Tıbbiye ile Ordu’nun en önce garplaşmasından dolayı ilerlediğini söyledin.
Biz şimdi bütün memleketi garplılaştıracağız.
Hatta
o gün, Latin harflerini kabul imkânından da bahsediyor, bunu yapmak için sıkı
tedbirler gerektiğini de ilave ediyordu. (Adıvar, 2005:264)
AKŞEHİRİN RÜZGÂRI
Sultan
Dağları’ndaki yol dar ve bir
tarafı da derin bir uçurumdu. Öbür tarafı ise yüksek kayalıklarla doluydu.
Birden bire bir fırtına koptu. Atlar gemi azıya aldılar. İbrahim yere atlamış, atları
durdurmaya çalışıyordu. Arabanın arka tekerlekleri uçuruma doğru
sürükleniyordu. İbrahim:
—Atla
aşağıya, Efendim, diye haykırdı.
İbrahim’in
bu kuvvet ve zekâsı sayesinde ölümden kurtulduk. El ele tutuşarak dağdan
yürüyüp indik. Çok korkunç bir boraydı. Çıkardığı ses müthişti. Yukarıdan
üzerime taşlar yuvarlanıyordu. Aşağıya düzlüğe üç saatlik mücadeleden sonra
inebildik. Yokuşun altında bir araba bulduk, bindik. Fakat arabanın perdeleri
kopuyor, aşağıdaki ağaçlar kökünden çıkıyor, halk avazı çıktığı kadar
bağırıyordu. Bindiğimiz araba alt üst oldu. Ne zaman içinden çıktığımızı
hatırlamıyorum. Dr. Murat’ın bacağı incinmiş, arabacının köprücük kemiği
kırılmıştı. Öteki araba boşluğa yuvarlanmış, paramparça olmuştu. (Adıvar,
2005:257)
Kaynak
Adıvar, H.Edib(2005) Türk’ün Ateşle İmtihanı, İstanbul:
Özgür Yayınları