24 Aralık 2014 Çarşamba

SEYYİD ABDULLAH’IN GERÇEK HAYAT HİKÂYESİ


Seyyid Abdullah, Akşehir Çakıllar köyüne yerleşerek burada bir zaviye kurmuş ilim adamlarından birisidir.
Çakıllar köyüne yerleşen Seyyid Abdullah ile Argıthan’da yaşayan Şeyh Abdullah’ın hayat hikâyeleri ne yazık ki kaynaklar tarafından birbirine karıştırılmış ve sanki bir kişi imiş gibi anlatılmaktadır. Akşehir’de ışık olmuş bu kişileri tarihi hakikatlere uygun olarak ve gerçek kaynaklara dayanarak tanıtmaya çalışacağız.
Şeyh ve Seyyid birbirlerinden farklı kavramlardır. Şöyle ki; Seyyid; Efendi, bey, ileri gelen baş, reis demektir. Nesebi Hz. Hüseyin (RA) yoluyla Resûlullah’a (S.A.V) ulaşan kimseleri ifade eden Arapça bir sıfattır. Şeyh ise tarikat veya zaviye yöneticisidir. Seyyidlik soydan gelmekte, Şeyhlik ise yönetici olduktan sonra alınan bir unvandır.
Seyyid Abdullah, Akşehir’de zaviyesi bulunan Seyyid Yunus’un çocuklarından biridir. Vakıf defterlerinde İstanbul’un fethine Seyyid Yunus’un çocuklarının gittiği belirtilmektedir. 1417 yılında Akşehir’de ölen Seyyit Yunus’un yerine büyük oğlu geçtiği için Şeyyid Abdullah’ın küçük kardeş olması muhtemeldir. Buna göre Seyyid Abdullah 1400’lü yılların başında Akşehir’de doğmuştur.
İlk eğitimini babasından almış, zaviyede kendini yetiştirmiştir. Babasına Karamanoğlu Alaeddin Ali Bey tarafından verilen Çakıllar Köyü’ne giderek buraya yerleşmiş ve kendi zaviyesini kurmuştur.
Seyyid Abdullah Efendi, hayır yapmayı, elinde ne varsa fakirlerle paylaşmayı severdi.  Zaviyesine gelen misafirleri iyi karşılar, onları üç gün karşılıksız olarak besler ve barındırırdı. Onların getirdiği hediyeleri fakirlerle paylaşırdı.
1453 yılında İstanbul Fethi’ne asker olarak katılmış ve bundan dolayı Karamanoğlu İbrahim Bey tarafından cezalandırmak maksadıyla vakıf topraklarından bir kısmı alınarak tımara verilmiştir.
1483 yılındaki vakıf kayıtlarında zaviye şeyhi olarak oğlu Seydi Ali’yi görüyoruz. Dolayısıyla Seyyid Abdullah, 1483 yılında önceki yıllarda vefat etmiştir. Zaviyesinin naziresine gömüldü. Günümüzde Çakıllar Köyünde bulunan türbe içerisinde kitabesi olmayan mezar büyük bir olasılıkla Şeyh Veli Baba’ya ait olmayıp Seyyid Abdullah’a  aittir.
Seyyid Abdullah, Zaviyesinin uzun yıllar ayakta kalabilmesi ve masraflarının giderilmesi için bir vakıf kurmuştu. 1483 yılı vakıf kayıtlarına göre:
“Seydi Yunus Zaviyesine Verile Gelen Yaklaşık 50 Dönüm Olduğu Tahmin Edilen Arazi ve Meyveli Ağaçların Vergisi Geri Verilerek  “Mülkü Devamlı Olsun” Padişahın Hükmü ile Şeyhlik Makamı Seydi Ali’nin Tasarrufunda Olan Akşehir’e Bağlı Çakırlar Köyünde Seyyid Abdullah Zaviyesi Vakfı
Şehir’de bulunan taş değirmen altıda biri senelik 200
Meyve ve sebze bahçesi 4 sıra,
Ceviz ağaçları 15 sıra
Bütün mahsullerden oluşan gelirler ve değirmen ve ceviz ve koyun, keçi vergileri ve diğerleri 300”
Kayıtlardan anlaşıldığı üzere Şeyh Abdullah’ın yerine Şeyhlik makamına Seydi Ali geçmiştir. İ. Hakkı Konyalı’nın yazdığı gibi Şeyh Veli Baba değil, dolayısıyla Çakıllardaki türbede yatan kişide Şeyh Veli Baba değil, Seyyid Abdullah’tır.
1530 tarihli 387 Numaralı Muhâsebe-i Vilâyet-i Karaman Ve Rûm Defteri kayıtlarında Seyyid Abdullah’ın Akşehir Çakırlar Köyü’nde bir zaviyesi olduğu belirtilmektedir.

Yüz yıllar boyu hizmet veren bu zaviyeden günümüze bir türbe nişane olarak kalmıştır.

KANUNİ’NİN TANIŞTIĞI ŞEYH ABDULLAH’IN GERÇEK HAYAT HİKÂYESİ


Şeyh  Abdullah,   1500’lu yıllarda Argıthanı köyünde  bir zaviye kurmuş ilim adamlarından biridir.
 Şeyh Abdullah,  1400’lü yıllarda Çakıllar’a yerleşen Sayyid Abdullah ile karıştırılmaktadır. Kaynaklarda yüz yıl önce yaşamış olan Seyyid Abdullah’ın 1553 yılında Akşehir’e gelen Kanuni Sultan Süleyman’la görüşmesi tarihi hakikatlere aykırıdır. Ayrıca Akşehir’den Konya yönünde giden Kanuni’nin Argıthanı’ndan geçtiği kaynaklarda belirtilmektedir.
Şekayik Numaniye adlı eserde ise Şeyh Abdullah’ın babasının adının Hacı Mahmut olduğu belirtilmektedir.
Şakayık zeyli’ni yazan Atai eserinde Şeyh Abdullah hakkında şunları yazmaktadır:
Akşehir’e gelen Kanuni, orada Şeyh Abdullah Efendi’yi ziyaret eder. Veliaht olarak göstereceği şehzade hakkında görüşünü ister. Şeyh Abdullah Efendi, Şehzade Selim’i işaret eder.
Kardeşi ile iktidar savaşına giren Şehzade Beyazıt, kardeşinin hazırlıklarını tamamlamasına fırsat vermeden bastırmak üzere derhal Konya’ya yürüdü. Mayıs 1559’da Akşehir’e geldi. Kanuni’nin oğlu Şehzade Beyazıt, Şeyh Abdullah Zaviyesi’ne gelerek, Şeyh Abdullah Efendi’den yardım etmesini, teberruken kılıç kuşatmasını istemiş. Şeyh Efendi kılıç kuşatmış, daha sonra:
-Şehzadem senin bu niyetinde hayır yoktur. Boş yere nifak ve şekavet bayrağını açma, rahat otur, demiştir.
Şeyh Abdullah, Beyazıt’e kerameti ile başarılı olamayacağını söyleyerek yaptığı nasihati o dinlememiş, kanlı maceraya atılmış, sonunda kendisi ve çoluk-çocuğu yok olmuştur.
Şehzade Beyazıt’dan sonra 1560 yılında  Zaviye’yi kardeşi Şehzade Selim ziyaret eder. Yardım etmesini ister. Şeyh Abdullah Efendi, Şehzade’yi tebrik ederek, tahtın kendisine nasip olacağını müjdelemiştir.”
Atai eserinde Şeyh Abdullah Efendi ile ilgili şu olayı da anlatır:
“Bir rivayete göre Akşehir’i çekirge istila eder. Bütün mahsul yok olur. Şeyh Abdullah Efendi’nin tarlası hiç zarar görmez. Sebebini soranlara;
-Onlar kimsesizlerin, yoksulların hakkıdır. Onlar cömertlik tohumlarının başaklarıdır. Hayvanlar bile fukara hakkına saygılıdırlar. Buna şaşılacak ne var demiş..”
Şekayik Numaniye adlı esere göre Şeyh Abdullah H. 792/M.1565 yılında vefat etmiştir. Şeyh Abdullah Zaviyesi, Argıthanı-Doğanhisar yolu üzerinde idi. Şeyh Abdullah ölünce bu zaviyesinin naziresine gömüldü.
İbrahim Hakkı Konyalı eserinde Şeyh Abdullah’ın yerine oğlu Şeyh Veli Baba’nın geçtiğini yazar. 1583 yılı Akşehir İcmal Defterine göre; Abdullah oğlu Şeyh Veli Baba Tımarı, Akşehir  Sancağına bağlı Doğan Hisarı Nahiyesine bağlı Arkıd olarak bilinen Dibeklu Köyü  5000, Yine Doğan Hisar’a bağlı Ark mezrası 1500, toplam: 6500 Akçe geliri vardır.” şeklinde belirtmektedir.
Yine bu defterde: “sefer için bu köyden geçerken Şeyh Abdullah’a işletilmeyen topraklar işletilmek şartıyla verilmiş ve bu topraklar kazınarak ürün ekimine hazırlanmıştır” şeklinde bir not vardır. Buradan anlıyoruz ki  Kanuni sefer sırasında Şeyh Abdullah’a hatırı sayılır bir arazi vermiştir.

Muharrem Bayar’a göre;Tefsir ve hadise dair risaleleri ve şerhi akaidin iman bahsini izah eden bir kitabı vardır.

11 Aralık 2014 Perşembe

AKŞEHİR ÜZÜMÜ VE “HAYRIN OLSA SULTANINA OLURDU”


            Akşehir’deki bağlar ve üzümü pek çok tarihi kaynakta yer almıştır. Selçuklular devrinde Akşehir’de yoğun bir şekilde üzüm yetiştirilmiştir. Özellikle o devirden kalma vakfiyelerde Akşehir’in dört bir yanında var olan bağların vakfedildiğini görmekteyiz. Örneğin Akşehir Alanyurt köyündeki Hacı İbrahim Sultan Vakfı’nda, Akşehir’de bir üzüm bağı, Akşehir’de Hacı Adil Bağı, Mâruf Köyü'nde Kârkâ üzüm bağı, Mâruf Köyü'nde Kadı bağı denilen üzüm bağı, Nadir Köyü'nde üzüm bağı vakfiyede yer almaktadır.
Yine Seydi Mahmud Hayran Zaviyesi Vakfı gelirleri arasında bağlar yer almaktadır. Örneğin, Bürçek Köyündeki  bağın arazisi,  Akşehir’deki Polad bağı, Kozağaç köyündeki bağ, Eğrigös Köyü’ndeki (günümüzde Doğrugöz) bağın iki sırası, Nadir( günümüzde Atakent) köyündeki bağın bir bölümü, Eğrigös köyündeki diğer bir bağın 2 bölümü, Yenice Köyündeki ekinlik olan bağ gibi vakıflar vardır.
O devirde buralarda yetişen üzümler padişahların, beylerin ağzına layıktı. Hediye olarak onlara Akşehir üzümü götürülürdü. Şikari’nin Karamannamesi’nde Akşehir üzümünün yer aldığı bir tarihi vaka anlatılmaktadır. Bu esere göre:  Karamanoğlu Beyi II. İbrahim Bey, Fatih Sultan Mehmet, İstanbul'u fethettiği yılda vefat eyledi. Bir Veziri var idi.  Adına Ahmed Paşa derlerdi. İb­rahim Han, Ahmet Paşa'yı İstanbul'a, mübarek bâd'a (kutlamaya) gön­derdi: Ahmet Paşa varıp, İstanbul’da üç ay kaldıktan sonra İbrahim Bey'in mubarek bâd (kutlama) mektubunu verdi.
Bir gün Fatih Sultan Mehmet, Ahmet Paşa'yı tenhaya çağırıp bir miktar zehir verdi. Dedi ki:
“-Eğer Karamanoğlu İbrahim Han'a verip helâk edersen, diyarı Karaman'ı sana ebedî veririm” dedi.
Veziri bîdin (dinsiz) zehri alıp, Lârende'ye(Karaman’a) geldi. Meğer son güz ayı idi. Akşehir’den çok miktarda yaş üzüm alıp geldi, ol zehri bir salkım üzümün içine zarafetle işledi. Bir tabağa gayri (başka) üzüm koyup İbrahim Han'ın önüne gö­türdü. İbrahim Han üzümü görüp, taze üzüm hoş geldi ve yedi.
“-Daha var mı?” diye sual eyledi.
“-Vardır” deyip  hain Vezir, zehirli üzümü götürdü, İbrahim Han alıp yedi. Daha sonra zehir etkisini gösterdi ve  İbrahim Han yıkıldı. Alıp sarayına götürdüler. Yirmi altı gün yattı, Ondan sonra öldü.
Bir rivayette göre ise kendi eceli ile vefat etmiştir. Doğrusu ise yukarıdaki gibidir.  Çünkü Osmanlı­ların zehir verdiğini söyleyen oğlu Kasım Bey'dir .
Ahmet Paşa zehir verdiği saat kaçıp, İstanbul'a gitti. Sultan Mehmet buyurdu. Ahmed Paşa'yı astılar, dediler ki:
“-Hayrın olsa Sultanına olurdu”.


AKŞEHİR ÜZÜMLERİNE SAHİP ÇIKILMALI


Konya bağcılığı antik çağlardan günümüze uzanmaktadır. Ereğli ilçesi İvriz mevkiindeki taş kabartma tabiat anıtı ile Aladağ Vadisindeki antik eserlerde bağ ve üzüm resmedilmektedir. Günümüzde modern bağ örneklerine hemen her ilçede değişik boyutlarda rastlansa da mevcut bağların çoğu yaşlı, geleneksel niteliklerini koruyan yapıdadır. Akşehir’de de durum aynıdır. Dekara üzüm verimi Akşehir’de (350 kg/da) kadardır.
Akşehir’de bağ alanı Akşehir Gölü Tuzlukçu havzasıdır. Akşehir’de Konya’nın diğer bölgelerinde yetişmeyen ilçeye özgü pek çok üzüm çeşidi vardır. İşte Akşehir Üzüm çeşitleri::
1- Buzağı Boku, Akşehir yöresinde bulunan, konik salkımlı, küresel, mavi-siyah taneli, 3 çekirdekli, sofralık-şıralık bir çeşittir.
2-Büzgülü, Akşehir yöresinde bulunan, silindirik, orta iri (313 g) salkımlı, geniş oval, yeşil-sarı, küçük (3.2 g) taneli, 2 çekirdekli, sofralık bir çeşittir.
3-Dik Ak Üzüm, Akşehir yöresinde bulunan, silindirik salkımlı, küresel, yeşil-sarı taneli, 2-3 çekirdekli, şıralık-sofralık bir çeşittir.
4-Dik Kızıl Üzüm, Akşehir yöresinde bulunan, silindirik salkımlı, küresel, bordo-kırmızı taneli, 3 çekirdekli, sofralık bir çeşittir.
5-Dimrit Kızıl üzüm, Akşehir yöresinde bulunan, konik salkımlı, küresel, pembe-kırmızı taneli, 1 çekirdekli, sofralık bir çeşittir.
6-Er Dimrit, Akşehir yöresinde bulunan, Kaba, Siyah Dimrit adlarıyla da bilinen, fonksiyonel dişi çiçekli, konik, orta iri (351 g) salkımlı, küresel, küçük (2.2 g), mavi siyah renkli, aromatik taneli, 2-3 çekirdekli, sofralık-şıralık bir çeşittir,
7-Gelin Öldüren, Akşehir yöresinde bulunan, konik salkımlı, küresel, pembe-kırmızı taneli, 1-2 çekirdekli, sofralık bir çeşittir.
8-Haki Erce, Akşehir yöresinde bulunan, konik salkımlı, elipsoidal, siyah taneli, 2 çekirdekli, sofralık bir çeşittir.
9-Sık Büzgülü, Akşehir yöresinde bulunan, silindirik salkımlı, elipsoidal, siyah taneli, 2 çekirdekli, sofralık bir çeşittir.
10-Siyah Dimrit, Akşehir yöresinde bulunan, konik salkımlı,söbe, siyah taneli, 1-2 çekirdekli, sofralık-şıralık bir çeşittir.
11-Siyah Gemre, Akşehir yöresinde bulunan, Gemri adıyla da bilinen, konik, küçük (179 g) salkımlı, küresel, siyah, küçük (1.9 g) taneli, 1-3 çekirdekli, şıralık-sofralık bir çeşittir.
12-Tavşan Böbreği, Akşehir yöresinde bulunan, dallı-konik salkımlı, yuvarlak, mavi-siyah taneli, 3 çekirdekli, sofralık bir çeşittir.
13-Tavuk Üzümü, Akşehir yöresinde bulunan, silindirik salkımlı, elipsoidal, yeşil-sarı taneli, 1-3 çekirdekli, şıralık-sofralık bir çeşittir.
14-Tilki Kuyruğu, Akşehir yöresinde bulunan, konik salkımlı, küresel, yeşil-sarı taneli, 2-4 çekirdekli, sofralık bir çeşittir.
15-Zeytin Üzümü, Akşehir yöresinde bulunan, konik salkımlı, oval, mavi-siyah taneli, 1-3 çekirdekli, sofralık bir çeşittir.
16-Yuvarlak Çekirdeksiz [Akşehir-Beyşehir yöresinde bulunan, orta iri (220 g) salkımlı, küçük (2 g) yeşil sarı renkli, kısa elips taneli, çekirdeksiz, sofralık] çeşitleri değişen oranlarda yer almaktadır.
Akşehir gölünün kuruması, üzüm bağlarının yaşlanması ve hastalanması gibi doğal nedenlerin yanı sıra insanların bilinçsizce tarım ilaçlarını kullanması, üzümden başka daha fazla gelir getiren ürünlere yönelmesi Akşehir’e özgü üzümleri tehdit etmektedir. Bu nedenle Akşehir üzüm çeşitlerine sahip çıkılmalıdır.

Kaynak: Merhaba Gazetesi Akademik Sayfalar (4 Haziran 2014)

AK KOYUNLU HÜKÜMDARLIĞINDAN AKŞEHİR SANCAKTARLIĞINA


Ak koyunlu hükümdarı Murat Bey, Şah İsmail’den kaçarak 1510 yıllarında Osmanlılara iltica etmişti. Kendisine Akşehir zeamet verilerek sancaktarlığına getirilmişti.
Ak Koyunlu hükümdarı Uzun Hasan’ın torunlarından Murat, Şiraz’da  Ferruh Şad  Bey’in yardımı ile 1497 yılında hükümdarlığını ilan etti. Aynı yıllarda Elvend Mirza, Azerbaycan’da, Muhammedi Mirza’da Yezd’de hükümdarlıklarını ilan ettiler. Muhammedi Mirza, Elvend ve Murat ile İsfahan yakınlarında 1499 yılında yaptığı savaşı kayıp etti ve öldürüldü.  Bunun üzerine Murat, Irak ve Fars’ı istila etti. Elvend Mirza ile anlaştı. Fars ve Irak, Murat’a kaldı.
Hamedan’da bulunan hükümdar Yakup oğlu Murat, 1501 tarihinde Şah İsmail’in kuvvetli taarruzları sonucunda yenilerek Bağdat’a kaçmıştır. 1508 tarihine kadar Akkoyunlu devletini buradan yönetmeye çalışan Murat Bey bu tarihte Şah İsmail’in Irak ve Fars’ı alması sonucu Dulkadiroğlu Alaüddevle’ye iltica etmiş ve ona damat olmuştu.
Yavuz Sultan Selim’in Osmanlı padişahı olması üzerine Ak Koyunlu hükümdarı Murat Bey, Osmanlı devletine sığındı ve çok iyi bir şekilde karşılanan Murat Bey’e Akşehir zeameti verilmişti. İltica ettiği zaman kendisine yazılan fermanda: “Cenab-ı emâretmeab eyalet nisab devlet intisap Murat Bey damet maalihü” diye hitap edilirken Akşehir Zeamet verildikten sonra devlet hizmetine alınarak “İftihar-ül ümerail izam” diye yazılmıştır.
Fermandan da anlaşılacağı üzere Akşehir’e Bey olarak gönderilen Murat Bey 1510 yılında itibaren Akşehir yöneticiliği yapmaya başlamış ve 1514 yılındaki Yavuz Sultan Selim’in Çaldıran Seferine katılmak için Akşehir’den ayrılmıştır.  Ak koyunlu hükümdarı Murat Bey, yaklaşık dört yıl Akşehir’de kalmış ve bir bey olarak Akşehir’i yönetmişti.
Murat Bey, Yavuz Sultan Selim’le birlikte Akşehir’den ayrılmış ve İran seferinde beraberinde bulunmuştu. Çaldıran Muharebesi’nde büyük yararlılıkları olmuştur.
Çaldıran Muharebesi’nden sonra Selim’in verdiği kuvvetle Diyarbekir’i zapta teşebbüs etti ise de Şah İsmail tarafından Urfa Valisi olarak gönderilen Eçe Sultan Kaçar, Murat Bey’in yedi bin kişilik kuvvetini bozmuş ve bu suretle Murat Bey, muvaffak olamamış, çarpışmadan maktul düşmüş ve başı kesilerek 1514 tarihinde Şah İsmail’e gönderilmiştir.

Bayındırlı damgasını kullanan Ak koyunlu hükümdarı Yakup oğlu Murat Bey, Akşehir’de yöneticilik yapanların içerisinde yerini almıştır.