23 Şubat 2020 Pazar

BİR TÜRKÇECİ ŞAİR AKŞEHİR KAYMAKAMI: GALİP ABDÜLHALİM PAŞA




Halkın konuştuğu dilde şiir söylediği için “Türk Galip” olarak ta bilinen Galip Abdülhalim Paşa aslen Niğdeli olduğunu söylüyor, ama İstanbul'da doğmuş. Doğum yılı belli değil. Divan kâtipliği, mühürdarlık, kaymakamlık, mutasarrıflık ve defterdarlık gibi çeşitli görevlerde bulundu.

 İlk memuriyetinde maliye mektubu odasına girmiş. Ardından sırası ile, Kaptan-ı Derya Çengeloğlu Tahir Paşa'nın mühürdarlığına ve Tahir Paşa mareşal iken divan katipliğinde bulunmuş. Sonra Marmara Voyvodalığı yapmış. Hatta Galip Paşa, eski başbakan İzzet Paşa'nın divan kâtipliğine değin yükselmiş. Ulaştırma Bakanı'nın müsteşarı olmuş, sonra Akşehir kaymakamlığı ile bir süre Urfa Viranşehir kaymakamlığı ve Ankara defterdarlığı yaptı. Galip Paşa buraya sığdırılamayacak kadar çok bürokratik kıdem ve sorumluluk almış. En son Tırnova mutasarrıflığında iken görevden alınmış. 10 Eylül 1876'da ölmüş ve Üsküdar mezarlığına gömülmüş.

İşte Galip Paşa, çeşitli coğrafyalarda Anadolu'yu karış karış gezerken toplamış olduğu halktaki yansımaları şiirlerinde dile getirmiş.  Özellikle Kastamonuluların şivesinden çok etkilenmiş ve bu şive ile şiirlerini yazmıştır. Kastamonu ağzıyla yazdığı şiirlerini Mutayebat-ı Türkiye adlı kitapta topladı. Baskı tarihi belli olmayan bu yapıttan, daha sonra bazı şiirler yeni harflerle yayımlandı (1943).  Yakın zamanda Alt-Üst Yayınlarından çıkan “Mutayebat-ı Türkiyye- Türkçe Eğlencelikler” ilk kez tam metin olarak Osmanlıcadan Türkçeye çevrildi. Paşa, cinsel temalı, komik, zaman zaman hicivlerle örülü 81 gazelini topladığı eseri, dönemin Padişahı Abdülaziz'e ithaf etmiş ve kitabının başında, dönemin padişahı Abdülaziz'e uzun bir övgü düzmeyi uygun görmüş:

"Cihanın şahı merhametli Abdülaziz Han

Süs ve bezek olsun saltanatla adalet tahtına

 O hanlar hanına eylemiş Allah bereket ve ihsan

Oturuşuyla beraber canlılık geldi dünyaya..."

Eser, yazarının ifadesiyle, 'boş vakitleri eğlenceli geçirebilmek' amacıyla yazılmış. Şiirlerin sunuş bölümünde Galip Paşa “kaba Türkçe” ile yazdığını belirterek şöyle diyor: “Şiirlerime Türk usulü garip bir külah giydirerek yeni bir tarzda meydana çıktım ve yine bir destana girdim. Eğlence arasında cüret diliyle yüze çarpılan ayıplardan dolayı ortaya çıkacak günahların affını tanrının uçsuz bucaksız bağışlama denizine salıp gönderiyor acizane bu derme çatma gazelleri gözler önüne koyuyor, saygıdeğer okuyucularımın insaf dolu anlayışlarına sığınıyorum”.

            Neden böyle bir şive ile yazdığını Galip Paşa, kendine özgü alaycılığıyla, bir açıklama getirmiş kitabında: "Adlı sanlı şairler de mazmun üretenlerin latife bahçelerini, uz söz sergileyenlerin seçme yemişlerini yiyip bitirmiş ve arkadan gelen eli boşlara ancak kabuğunu bırakmış olduklarından, artık bu yolda ileri geri söz söylemek duyarlı kişilerin gözünde insaf sınırlarını zorlar görüleceğinden ve bu aciz kulun zaten ortada olan beceriksizliği de buna eklenince onların izinden gitmek yakışık almayacağından ister istemez başka bir yola girilmiştir. Gereğince kaba Türkçe sözler ile Kastamonu vadisinde mazmun sergileme işi Allahtan bu zavallı acize verilmiş olduğundan, yaş kuru ne varsa işte dizim ipine dizilen Türkçe şiirler seçkinler derneğinin tuzu olsun diye düzenlenmiş basılmıştır..."

Kaba dil araştırmaları yapanlar “Mutayebat-ı Türkiyye'yi fazlasıyla ilginç bulmakta ve, kaynak kitap düzeyinde görmektedir. Şüphesiz her eser kendi çağı ile ve kendi bağlamıyla birlikte değerlendirilmelidir. Eserin o devirde erkek okuyucular için yazıldığına şüphe yoktur. Bu eserde Himmet ile Keziban, Galip Paşa'nın eğlenceli şiirlerinde yarattığı erkek ve kadın tipleridir. Galip Paşa'nın dizeleri boyunca, Himmet ile Keziban eğleşiyorlar, dövüşüyorlar, anlaşıyorlar, sevişiyorlar. Önce Himmet, Kezibanı gördüğünde:

"Mencülse gelüp Kezibanu Himmet bile gördü

Cinlendü teres ayyu gibi emme böğürdü

Dikdi göğe gaffasunu koppek gibi ürdü

Cinlendü teres ayyu gibi emme böğürdü..." derken Himmet’in, Keziban'ı görür görmez azdığını, ayı gibi böğürdüğünü, kafasını göğe dikip köpek gibi ürüdüğünü anlatıyor. İlerleyen bölümlerde şiirin ana kahramanı Himmet’e "Keziban'ın cilveleri her şeyi unutturuyor:        'Sohulunca bana cifleyle o nazlu gadunum

Ne yapub neşledüğüm kökten unutdum bu zebah' diyor. Üstelik de,

'Gapdun bu gönlümü neceb itdünse ah anuş' diye soracak denli 'şaşkın' bir âşık olduğunu göstermekten çekinmiyor..."

Şairin dünyasında kadın en fazla yiyeceklere benzetiliyor. Teninin keşten yani peynirden daha ak, kollarının dolma kabak, yanağının elma, dudağının pekmez, bal, pestil olduğu söyleniyor.

“Bak sevdügümün govdesü keşden daha akdur

Kendü yuvalakdu

Gor benlerünü gap gara say ki bi budakdu

Kökden pıtırakdu

Gollarunu şöyle yuduv tolma gabakdu

Çok ganu sıcakdu

Gun yüzlü kömür gozlü gozel dün bana bakdu

 Meylim ana akdu”

Galip Abdülhalim Paşa, 19. yüzyılda Anadolu'nun birçok yerinde çok çeşitli devlet görevlerinde bulunmuşsa da, gazellerini hem tümüyle "zarafetten yoksun" alanlarına ayırdığı, hem de köylü ağzıyla kaleme aldığı için, anlaşılan o ki pek Osmanlı'dan sayılmamış. Ancak Türk edebiyatında halk ağzını kullanarak yerici nitelikte gazel yazmayı deneyen ilk şairdir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder