Halkın konuştuğu dilde
şiir söylediği için “Türk Galip” olarak ta bilinen Galip Abdülhalim Paşa aslen Niğdeli olduğunu
söylüyor, ama İstanbul'da doğmuş. Doğum yılı belli değil. Divan kâtipliği, mühürdarlık,
kaymakamlık, mutasarrıflık ve defterdarlık gibi çeşitli görevlerde bulundu.
İlk memuriyetinde maliye mektubu odasına
girmiş. Ardından sırası ile, Kaptan-ı Derya Çengeloğlu Tahir Paşa'nın
mühürdarlığına ve Tahir Paşa mareşal iken divan katipliğinde bulunmuş. Sonra
Marmara Voyvodalığı yapmış. Hatta Galip Paşa, eski başbakan İzzet Paşa'nın
divan kâtipliğine değin yükselmiş. Ulaştırma Bakanı'nın müsteşarı olmuş, sonra
Akşehir kaymakamlığı ile bir süre Urfa Viranşehir kaymakamlığı ve Ankara
defterdarlığı yaptı. Galip Paşa buraya sığdırılamayacak kadar çok bürokratik
kıdem ve sorumluluk almış. En son Tırnova mutasarrıflığında iken görevden
alınmış. 10 Eylül 1876'da ölmüş ve Üsküdar mezarlığına gömülmüş.
İşte Galip Paşa,
çeşitli coğrafyalarda Anadolu'yu karış karış gezerken toplamış olduğu halktaki
yansımaları şiirlerinde dile getirmiş.
Özellikle Kastamonuluların şivesinden çok etkilenmiş ve bu şive ile
şiirlerini yazmıştır. Kastamonu ağzıyla yazdığı
şiirlerini Mutayebat-ı Türkiye adlı kitapta topladı. Baskı tarihi belli
olmayan bu yapıttan, daha sonra bazı şiirler yeni harflerle yayımlandı (1943). Yakın zamanda Alt-Üst Yayınlarından çıkan “Mutayebat-ı Türkiyye- Türkçe
Eğlencelikler” ilk kez tam metin olarak Osmanlıcadan Türkçeye
çevrildi. Paşa,
cinsel temalı, komik, zaman zaman hicivlerle örülü 81 gazelini topladığı eseri,
dönemin
Padişahı Abdülaziz'e ithaf etmiş ve kitabının başında, dönemin padişahı Abdülaziz'e
uzun bir övgü düzmeyi uygun görmüş:
"Cihanın şahı merhametli Abdülaziz Han
Süs ve bezek olsun saltanatla adalet tahtına
O hanlar
hanına eylemiş Allah bereket ve ihsan
Oturuşuyla beraber canlılık geldi dünyaya..."
Eser, yazarının
ifadesiyle, 'boş vakitleri eğlenceli geçirebilmek' amacıyla yazılmış. Şiirlerin sunuş bölümünde
Galip Paşa “kaba Türkçe” ile yazdığını belirterek şöyle diyor: “Şiirlerime Türk
usulü garip bir külah giydirerek yeni bir tarzda meydana çıktım ve yine bir
destana girdim. Eğlence arasında cüret diliyle yüze çarpılan ayıplardan dolayı
ortaya çıkacak günahların affını tanrının uçsuz bucaksız bağışlama denizine
salıp gönderiyor acizane bu derme çatma gazelleri gözler önüne koyuyor,
saygıdeğer okuyucularımın insaf dolu anlayışlarına sığınıyorum”.
Neden
böyle bir şive ile yazdığını Galip Paşa, kendine özgü
alaycılığıyla, bir açıklama getirmiş kitabında: "Adlı sanlı şairler de
mazmun üretenlerin latife bahçelerini, uz söz sergileyenlerin seçme yemişlerini
yiyip bitirmiş ve arkadan gelen eli boşlara ancak kabuğunu bırakmış
olduklarından, artık bu yolda ileri geri söz söylemek duyarlı kişilerin gözünde
insaf sınırlarını zorlar görüleceğinden ve bu aciz kulun zaten ortada olan
beceriksizliği de buna eklenince onların izinden gitmek yakışık almayacağından
ister istemez başka bir yola girilmiştir. Gereğince kaba Türkçe sözler ile
Kastamonu vadisinde mazmun sergileme işi Allahtan bu zavallı acize verilmiş
olduğundan, yaş kuru ne varsa işte dizim ipine dizilen Türkçe şiirler seçkinler
derneğinin tuzu olsun diye düzenlenmiş basılmıştır..."
Kaba dil araştırmaları yapanlar “Mutayebat-ı
Türkiyye'yi fazlasıyla ilginç bulmakta ve, kaynak kitap düzeyinde görmektedir. Şüphesiz her eser kendi çağı
ile ve kendi bağlamıyla birlikte değerlendirilmelidir. Eserin o devirde erkek
okuyucular için yazıldığına şüphe yoktur. Bu eserde Himmet
ile Keziban, Galip Paşa'nın eğlenceli şiirlerinde yarattığı erkek ve kadın tipleridir.
Galip Paşa'nın dizeleri boyunca, Himmet ile Keziban eğleşiyorlar, dövüşüyorlar,
anlaşıyorlar, sevişiyorlar. Önce Himmet, Kezibanı gördüğünde:
"Mencülse
gelüp Kezibanu Himmet bile gördü
Cinlendü teres
ayyu gibi emme böğürdü
Dikdi göğe
gaffasunu koppek gibi ürdü
Cinlendü teres
ayyu gibi emme böğürdü..." derken Himmet’in, Keziban'ı görür görmez azdığını,
ayı gibi böğürdüğünü, kafasını göğe dikip köpek gibi ürüdüğünü anlatıyor.
İlerleyen bölümlerde şiirin ana kahramanı Himmet’e "Keziban'ın cilveleri her
şeyi unutturuyor: 'Sohulunca bana cifleyle o nazlu gadunum
Ne yapub
neşledüğüm kökten unutdum bu zebah' diyor. Üstelik de,
'Gapdun bu gönlümü
neceb itdünse ah anuş' diye soracak denli 'şaşkın' bir âşık olduğunu
göstermekten çekinmiyor..."
Şairin dünyasında kadın en fazla yiyeceklere
benzetiliyor. Teninin keşten yani peynirden daha ak, kollarının dolma kabak,
yanağının elma, dudağının pekmez, bal, pestil olduğu söyleniyor.
“Bak sevdügümün govdesü keşden daha akdur
Kendü yuvalakdu
Gor benlerünü gap gara say ki bi budakdu
Kökden pıtırakdu
Gollarunu şöyle yuduv tolma gabakdu
Çok ganu sıcakdu
Gun yüzlü kömür gozlü gozel dün bana bakdu
Meylim
ana akdu”
Galip Abdülhalim Paşa, 19. yüzyılda
Anadolu'nun birçok yerinde çok çeşitli devlet görevlerinde bulunmuşsa da,
gazellerini hem tümüyle "zarafetten yoksun" alanlarına ayırdığı, hem
de köylü ağzıyla kaleme aldığı için, anlaşılan o ki pek Osmanlı'dan sayılmamış.
Ancak Türk edebiyatında halk ağzını kullanarak yerici nitelikte gazel
yazmayı deneyen ilk şairdir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder