9 Şubat 2014 Pazar

DÜŞMANI PÜSKÜRTTÜK



                                                     
Aşağıdaki makale şimdilerde çoktan rahmetli olan ud sanatçısı ve hoşsohbet güzel Akşehir İnsanı Helimzadelerden Meşhur Tahir Hoca’nın yeğeni Mustafa EKİN’den 1991 yılında o zamanları 80 yaşından iken dinlediğimiz Büyük Taaruz  anıları’ndan alınmıştır.

O gün erkenden uyandım. Sessiz bir Akşehir sabahıydı. Kuşların sesi duyulmuyor, insanlar nefeslerini tutuyordu. Çünkü savaşın en yoğun olduğu günlerdi bu günler…
Ağustos ayının son günleriydi. Hala yaz sıcaklıkları hissediliyordu. Seydi Mahmut Türbesi’nin yanında ki evimizde işe gitmek için erkenden kalkmıştım. İşe gidip gitmemeye karar veremiyordum. Çünkü son zamanlarda dükkanlar genellikle kapalı oluyordu. Sonunda karar verdim, yola çıktım. Güneş yeni yeni yüzünü gösteriyor, Tekke deresinden hafif bir rüzgar esiyordu. Etraf tamamen ıssızdı. Evlerin kapıları, kepenkleri sıkı sıkıya kapalıydı. Yollarda yürüyen kimsecikler yoktu. Şehir merkezine doğru inerken  yere vuran ayaklarımın –rap, rap seslerinden başka bir şey duymuyordum.
Oysa ki birkaç gün önce Akşehir cıvıl, cıvıldı. Sokaklar asker, komutanlar kaynıyordu. Herkeste bir koşuşturmaca vardı. Son hazırlıklar yapılıyor. Eksikler tamamlanıyordu. Atlar nallanıyor, arabalar hazırlanıyordu. İşte bu kalabalık bir öğle namazından sonra dualarla sessizce ama düzenli bir şekilde akıyordu afyona doğru…
Şehre gelip çalıştığım dükkana yaklaşınca açık olduğunu gördüm. Sevindim. Çalıştığım bu yer bir terzihaneydi. O zamanları çocukluktan çıkıp delikanlılığa girme yaşındaydım. Bu terzihanede ustam Mamas efendi idi. Ustam terziliğin yanı sıra bana ud çalmasını da öğretiyordu.
Her günkü gibi o günde terzihanede ustamın verdiği işi yapmaya başladım. Şehirde ki dükkanların çoğu kapalıydı. Komşumuz olan birkaç dükkan açıktı. Onlarda sessizce işlerini yapıyorlardı.
Günün hangi saati olduğunu bilmiyordum. Çünkü çalışmaya iyice dalmıştık. Birden sessizliği dört nala giden bir atın taş yollarda çıkardığı sesler bozdu. Herkes işyerinden dışarıya fırladı. Çılgın gibi giden  bir atlı süvari avazı çıktığı kadar “düşmanı püskürttük, düşmanı püskürttük” diye bağırıyordu.
Komşu dükkan sahibi hacı şükrü efendi:
“-Duydun mu Mamas efendi, düşmanı püskürtmüşüz” diye seslendi keyifle…
Birden ustamın sert bir kaş göz işareti ile dükkanın içine girdik. Ustam çok bozulmuştu. Dükkanın içerisine dışarıdan kimsenin duyamayacağına emin olduktan sonra
“- Düşmanı püskürtmüşlermiş, bilmem ne yaptıklarımın çocukları” diyerek okkalı bir küfür savurdu.
İçimdeki sevinç boğazıma takılmıştı. Bizden diyebildiğimiz Mamas usta demek ki bizden değilmiş, çok korkmuştum. Daha sonra bir bahane ile dışarı çıktım ve hızla terzihanenin yanından ayrıldım. Bir daha uzun zaman belki de aylarca dükkana gitmedim, bırak dükkanı o sokağa bile gitmedim. Daha sonraları gittiğimde o dükkan çoktan kapanmıştı.
(Anıların düzenlenmesine yardımcı olan Mustafa Yılmaz’a teşekkür ederiz.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder