Aşağıdaki makale şimdilerde çoktan rahmetli olan ud
sanatçısı ve hoşsohbet güzel Akşehir İnsanı Helimzadelerden Meşhur Tahir
Hoca’nın yeğeni Mustafa EKİN’den 1991 yılında o zamanları 80 yaşından iken
dinlediğimiz Büyük Taaruz anıları’ndan
alınmıştır.
O gün erkenden uyandım. Sessiz bir Akşehir sabahıydı.
Kuşların sesi duyulmuyor, insanlar nefeslerini tutuyordu. Çünkü savaşın en
yoğun olduğu günlerdi bu günler…
Ağustos ayının son günleriydi. Hala yaz sıcaklıkları
hissediliyordu. Seydi Mahmut Türbesi’nin yanında ki evimizde işe gitmek için
erkenden kalkmıştım. İşe gidip gitmemeye karar veremiyordum. Çünkü son
zamanlarda dükkanlar genellikle kapalı oluyordu. Sonunda karar verdim, yola
çıktım. Güneş yeni yeni yüzünü gösteriyor, Tekke deresinden hafif bir rüzgar
esiyordu. Etraf tamamen ıssızdı. Evlerin kapıları, kepenkleri sıkı sıkıya
kapalıydı. Yollarda yürüyen kimsecikler yoktu. Şehir merkezine doğru
inerken yere vuran ayaklarımın –rap, rap
seslerinden başka bir şey duymuyordum.
Oysa ki birkaç gün önce Akşehir cıvıl, cıvıldı. Sokaklar
asker, komutanlar kaynıyordu. Herkeste bir koşuşturmaca vardı. Son hazırlıklar
yapılıyor. Eksikler tamamlanıyordu. Atlar nallanıyor, arabalar hazırlanıyordu.
İşte bu kalabalık bir öğle namazından sonra dualarla sessizce ama düzenli bir
şekilde akıyordu afyona doğru…
Şehre gelip çalıştığım dükkana yaklaşınca açık olduğunu
gördüm. Sevindim. Çalıştığım bu yer bir terzihaneydi. O zamanları çocukluktan
çıkıp delikanlılığa girme yaşındaydım. Bu terzihanede ustam Mamas efendi idi.
Ustam terziliğin yanı sıra bana ud çalmasını da öğretiyordu.
Her günkü gibi o günde terzihanede ustamın verdiği işi
yapmaya başladım. Şehirde ki dükkanların çoğu kapalıydı. Komşumuz olan birkaç
dükkan açıktı. Onlarda sessizce işlerini yapıyorlardı.
Günün hangi saati olduğunu bilmiyordum. Çünkü çalışmaya
iyice dalmıştık. Birden sessizliği dört nala giden bir atın taş yollarda
çıkardığı sesler bozdu. Herkes işyerinden dışarıya fırladı. Çılgın gibi
giden bir atlı süvari avazı çıktığı
kadar “düşmanı püskürttük, düşmanı püskürttük” diye bağırıyordu.
Komşu dükkan sahibi hacı şükrü efendi:
“-Duydun mu Mamas efendi, düşmanı püskürtmüşüz” diye
seslendi keyifle…
Birden ustamın sert bir kaş göz işareti ile dükkanın
içine girdik. Ustam çok bozulmuştu. Dükkanın içerisine dışarıdan kimsenin
duyamayacağına emin olduktan sonra
“- Düşmanı püskürtmüşlermiş, bilmem ne yaptıklarımın
çocukları” diyerek okkalı bir küfür savurdu.
İçimdeki sevinç boğazıma takılmıştı. Bizden
diyebildiğimiz Mamas usta demek ki bizden değilmiş, çok korkmuştum. Daha sonra
bir bahane ile dışarı çıktım ve hızla terzihanenin yanından ayrıldım. Bir daha
uzun zaman belki de aylarca dükkana gitmedim, bırak dükkanı o sokağa bile
gitmedim. Daha sonraları gittiğimde o dükkan çoktan kapanmıştı.
(Anıların
düzenlenmesine yardımcı olan Mustafa Yılmaz’a teşekkür ederiz.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder