4 Kasım 2014 Salı

AKŞEHİR SANCAĞI ABDÜLCELİL-ZADE MEHMET PAŞA’YA FERMANIM OLA


22 Mayıs 1766 yılında büyük İstanbul depreminden sonraki yıllarda depreme hazırlıklı olmak amacıyla padişahlar tarafından şehirleri yönetenlere çeşitli fermanlar gönderilmiştir. Bunlardan biri de Akşehir Beylerbeyi Abdülcelil-zade Mehmet Paşa’ya göndermiştir.
 Mehmet Paşa’nın bağlı olduğu ABDÜLCELİLZADE’LER (Celilîler de de­nir), XVIII.-XIX. yüzyıllarda, Osmanlı devletinin güneydoğu illerinde yerleşmiş bir aile.  Diyarbakır ve Musul valiliklerinde bu­lundular. Ahmed III ve Mahmud II devir­leri arasında, vali veya mutasarrıf olarak birçok vilâyeti idare ettiler. Doğuda İran ile yapılan muharebelerde büyük fedakârlık­ları görüldü. İçlerinden en eskisi, 1727′de beylerbeyi olan Musul valisi İsmail Paşadır. En meşhurları ise, birçok valiliklerde bulu­nan Hacı Hüseyin Paşa ile Gazi Mehmed Emin Paşadır. Ailenin diğer ünlü simaları şöyle sıralanır: Numan, Mahmud, Sadullah, Ahmed, Hasan, Abdurrahman, Yahya, Mahmudpaşazade Abdurrahman, Mehmed Emin ve Yahya Paşalardır.
 Akşehir Sancağı Mehmed Emin Paşa(Seyyid Ebûlbud) ise 1812 de mîrimîranlıkla Akşehir sancağı mutasarrıfı olmuştur.1821 de Selanik ve ardında Mora valisi olmuş ve sırasıyla Teke, Hamid, Selanik, Rumeli ve tekrar Selanik valiliklerinde bulunuştur.1241 (1825-26) da Diyarbakır valisi olmuştur. Bunun valiliği zamanında Yeniçerilerin ilgası vuku' bulmuştur. 1242 de(1826-27) Bir Cuma günü Müftü Hacı Halil Efendi'yi bir kısım eşkıya vali taraftarıdır diyerek Cami-i Kebir'in Harem Dairesinde katletmişlerdir. 1827-28 tarihlerinde vezirliği kaldırılmış ve Tokat'ta vefat etmiştir.
Padişah tarafından içlerinde Akşehir Sancağı da bulunan vilayetlerin yöneticilerine gönderilen bu ferman Osmanlı’nın depreme bakışı açısından önemlidir. Burada önce fermanın aslını ve daha sonra  Türkçesini vereceğiz.
İşte Ferman:
Garibe: Müşarün-ileyh  birkaç sene mukaddem Bağdad’a me’mur olup hin-i vusülünde ma’ârifi cüz’iyyede mâhir bir şahsa mukarin olup(ulaşmış olup) keyfiyeti müstakbelini (gelecekteki durumu)  istihrac niyazında olmağla (bir bilgiden sonuç çıkarma niyetinde olmakla) âric-i süllem-i vezaret(derecesi çıkıp inen vezirler) ve ba’dehü nail-i rutbe-i şehadet olacağın(ve daha sonra ulaşacağı rütbenin şehitlik olacağı) merküm inha(daha önce anılan kişinin resmi görev yazısı) ve bir zayice tertib edüp(yıldıznameye göre düzenlenen) yedine ita etmekle zayice-i merkümeyi hırz-ı can(daha önce yıldıznamesi yazılan kişi canı gibi koruyup saklayan) gibi pinhan ve bazen mahrem-i esrari (Gizli sırlara vakıf olan çok yakın kimse. Gizli sır söyleyen kimse olarak) geçinen kimselere ira’et eylediği(gösterdiği) dahi vasıl-ı sâmi’a ikan olup(ululuğa ulaşmış iken) bu taktirde merkümun(yazılan kişinin bi-hasebit-takrib tertib eylediği zayiçenin ahkamı zuhur ve  müşarün-ileyhin  zahir-i halinden bahs olunmayup mümin ve muvahhid hakkında hüsn-i zann muamelesi iltizam olunduğu halde …………………………………………………………………………………………………
Hadisi kudsisi mefhumu üzere vasıl-ı rütbe-i şehadet  olduğu gayr-i mesturdur. Zelzele-i mezküre Ramazan-ı şerifde vuku bulup hadisi kudside musarrah olan…………………… kaydı mahal-i ta ta’accübdür.

İstidrad (Tamamlayıcı Bilgi):Ulema-i şer’ (şeriat alimleri)  zelzelenin vuku’unu zulm ü fusûka (depremin oluşmasını Allaha asi olanlara zülüm) haml (yüklemek) ve kavillerini  ehadis-i kesire ile te’yid ederler (sözlerini İbn-i Kesir’in hadisleri ile desteklerler) amma taife-i hükema (hüküm verenler takımı) zelazili (yer sarsıntılarını) te’sir-i şemsden hâsıl (güneşin etkisiyle oluşan) kesret-i (çokluğundan)ebbireden ve buhârın tahte’l-arz ictima’ından (buharın yerküre içerisinde toplanması) neş’et eylediğini (meydana geldiğini) beyân ve bu keyfiyetle vech-i arz-ı salâbet (yeryüzünün üzerinde bulunan katılık)peydâ edüp (oluşturup) şol haysiyetle ki arzdan nüfüz-i buharat mümteni (yeraltına sığmayacak kadar olan buhar) ve şiddet-i hararet(ısının şiddeti) ve adem-i vücûd-i bürûdet (dışarıdaki kuruluk) ile mâye-i istihaleden(karanlığın şekil değiştirmesinden) mündefi olacağını (def olacağını) ve bu sûretde buhar su’ud edüp menfez bulmadığı halde(buhar oluşup çıkabileceği bir kanal bulamazsa) arz misal-i mahmum mühtezz (sıtmaya yakalanmış gibi titreyen) ve muztarib olup çok kere zâhir-i arz münşak (dünyanın dışı sallanır) ve mevâdd-ı muhtesibe şukûk-ı arzdan (denetleyici maddelerin yeryüzünden ayrılacağını) huruc eyleyeceğini kitaplarında zikr etmiştir(belirtmişlerdir.).
Ulemâ-i Şer’-i şerif bu akvali ibtal (şeriat alimleri bu görüşü iptal) ve tezyif eyledikleri (aşağıladıkları) mahalinde mastûrdur(yerinde yazılmıştır).
Müşarün-ileyhin (ismi evvelce söylenmiş olan) fevti takribi (ölüm sonucu) ile vüzera-yi izam (büyük vezirlere) tevcihatı olup (yükselme) münhal olan (boşta olan) Erzurum Eyaleti Trabzon valisi Vezir Elhac Ali Paşa’ya ve Trabzon oğlu Vezir Mikdad Ahmet Paşa’ya ve İçel sancağı ilhakıyla eyalet-i Karaman Vezir Çerkeş Paşa’ya ve Adana eyaleti Gonya sancağına ber-vech-i arpalık mutasarrıf olup hâlâ Faş muhafızı olan Vezir Halil Paşa’ya ve Musul eyaleti Vezir Timur Paşa’ya ve sabıka(eski) Musul valisi Yazıcı-zade Vezir Mustafa Paşa Sıvas’a doğru geldikde haline çasban bir mansıb ile cezlan buyurulmak va’d olunup Kayseri sancağı mirimiran-ı kiramdan Kili muhafızı olan Hamid Hüseyin Paşa’ya ve Akşehir sancağı Abdülcelil-zade Mehmet Paşa’ya işbu Ramazan-ı şerifin yirmi ikinci günü tevcih ve ihsan buyuruldu.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder