Dışarıda sertçe bir kar
yağıyordu. Bugün canı erkenden kalkmak istemiyordu. Herhalde yaşlılığın
belirtileri bunlar dedi kendi kendine yatakta ve yorganı başına çekti. Epey
zaman uyumuştu. Birden ürperdi. Geç kalmıştı. Hemen kalktı. Giyinmeye başladı.
Tıraş olmayı düşünmüyordu. Kirli bir sakalı olmuştu. Aman olsun dedi, sanki
devlet dairesine gideceğim.
Evden çıkıp yürümeye
başladı. Kar hızını kayıp etmişti. Hatta güneş var olan bu az karı da eritmeye
başlamıştı. İşin aksi tarafı iyice eskimeyen yüz tutan ayakkabıları su almaya
başlamıştı. Gölcükleri atlaya atlaya ilerledi. Hoca’nın heykelinin yanına
varmıştı. Çevreye bakındı. Gelenlerin sayısı epey azdı. Belki de işe
gitmişlerdi. Mehmet Efendi dükkânını çoktan açmıştı. Kendine oturacak kuru bir yer
aradı. Çok gözden ırak olmak istemiyordu. Diğerlerinin içerisine girmek
istemedi.az ileride heykelin sağında kendine bir yer buldu, oturdu. Kar
yormuştu onu. Bir sigara yaktı. Ah bu sigara gücümü alıp gitti, Bırakamadım
şu mereti diye iç geçirdi.
Eskilere daldı. Gençliğini
düşündü. Babasının tut şu kütüğün ucundan götürüp keselim dediğinde kütüğü bir
anda havaya kaldırışını ve taşıyışını ve bunun karşısında babasının hayret
edişini gülümseyen gözlerle hatırladı. Acayip kuvveti böylece ortaya çıkmıştı.
Artık kimin ağır bir yükü taşınacaksa o çağrılıyordu. İşin bitiminde ona bahşiş
veriyorlardı. Ama bazıları sadece dua ile işi geçiştiriyorlardı. Karar verdi,
yapacağı her işin karşılığında para alacaktı. Önce pazarlık ederek taşımaya
başladı. Okulu unutmuştu. Para sıcak geliyordu. Aman okuyup da ne yapacaksın
zaten amaç sonunda para kazanmak değil mi? kazanıyorum işte. Daha çok iş bulmak
için amele pazarına gitmeye karar verdi. İşte o gün bugündür hep amele
pazarındaydı. Gözü hep yollarda gelecek olan birisinin “bugün sen gel” demesini
beklemeye başlamıştı. İşte yıllar böyle geçip gitti diye düşünürken üşüdüğünü
hissetti. Oturduğu yerden kalktı. Etrafa bir iki tur attı. Yine aynı yere
oturdu. Amele götürmeye kimse gelmemişti.
—Aman dedi. Bu kar
yağışında kim ne yaptırır yok yok yaptırsınlar yoksa ekmek parasız kalırız diye
kendi kendine söylendi.
Kalktı, gitti, geldi ve
dolandı durdu. Ama iş çıkmadı. Artık yavaş yavaş ümidi sona ermeye başlamıştı.
Mehmet Efendinin dükkanına baktı, girenler çıkanlar eksik olmuyordu. Birden
tanıdık bir simaya rastladı. Önce nereden tanıdığını düşündü. Çıkaramadı.
Hafızasını zorladı. Buldum buldum o bizim bankacı.
O günü dün gibi
hatırlıyordu. O gün yine amele pazarına sabahın erken saatlerinde gelmişti ve
erken gelmenin ödülünü de almıştı. Bir iki taşıma işi çıkmıştı. Bir saatte
halledip ekmek ve sigara parasını çıkarmıştı. Keyifle amele pazarında otururken
her haliyle yabancı olduğu belli olan takım elbiseli birisi amele pazarına
gelmişti. Yabancı olduğunu anlayan ameleler ev taşıma işine neredeyse iki kat
fiyat istiyorlardı. Pazarlık sıkışmıştı. Ama istediğini alamadılar. Birden yabancı
kişinin kendine doğru geldiğini gördü. Kızgındı.
“-Amca bak, ben
bankacıyım. Yeni geldim. Ev eşyaların taşınacak. Bunların istediği fiyat çok
fazla gel sen taşı helalinden al paranı” dedi bağırarak.
“-Yok, beyim, ben ekmek paramı çıkartmışım. Gelemem. “dedi
bıyık altından gülerek.
“-Aman al benden koy
bankaya, gün gelir muhtaç olursun. Beni bu çakallara muhtaç etme. dedi. O
başını iki yana olmaz diye salladı. Birden bankacı Mehmet Efendi’nin dükkânına
daldı. Biraz sonra dışarı çıkan Mehmet Efendi ameleleri çağırdı. Şu paraya şu
işi bitirin. Yoksa bir daha burada oturamazsınız. Kimse karşı çıkmadı iki kişi
yola koyuldu. Dışarı çıkan bankacı sert sert bizim ameleye baktı.
İşte bu kara kışta yine
karşılaşmışlardı. Ayağa kaldı. Bankacıya
yaklaştı.
“- Beyim, beni tanıdınız
mı? Hani o. Der demez lafını kesti .
“-Bildim. Gel dediğimde
gelmeyen amele değimlisin?
“İşte o bugün maalesef hiç
iş çıkmadı. Ekmek parası…”
“-Ben size o zaman
söyledim. Al benden bankaya koy diye söylemiştim.
Şimdi kullanırdın.” dedi dik dik.
Amele iç geçirdi.
“Ah beyim, kafamız o kadar
çalışsaydı. Ben amele, burası da amele pazarı olmazdı.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder