4 Kasım 2014 Salı

AKŞEHİR’DE YOĞURT PAZARI


Akşehir’de Perşembe günleri kurulan pazarda, yoğurt pazarı pek meşhurdur. Her Perşembe günü güneşin doğuşuyla birlikte yoğurt pazarı kurulmuş olur. Akşehir’in hanımları erkenden yoğurt pazarına akın ederler. Herkesin yoğurtçusu da, müşterisi de önceden bellidir, zamanında gelmeyen müşterinin yoğurdu bir başkasına verilebilir. Zira yoğurt durmaya gelmez, çabuk ekşir. Bu yüzden “benim yoğurdumu niye başkasına verdin” lafı askıda kalır. Yoğurtlar genelde kalaylı bakraçlara çalınır (mayalanır). Yoğurt satanların temiz giyinmesi gerekir. Çünkü pazardan peynir, yoğurt alanlar, önce yoğurt satanın üstüne başına bakarlar, sonra bakracı ve yoğurdun üzerindeki tülbendi incelerler. Tülbent temiz ve beyaz olmalıdır. Bunlar yerli yerindeyse o yoğurtçuya itibar edilir.
Yoğurt pazarı çoğu zaman sıkı pazarlıklara sahne olur. Satıcının yoğurdunu beğenen alıcı hanım göz ucuyla sahibini süzerken bir yandan da fiyatını öğrenmeye çalışır.
“- Bu helkeye ne diyorsun? ”
Satıcı ise karşısındakinin alıcı olup olmadığını sezinlemeye çalışarak aklına ilk gelen rakamı söyler:
“- Dört milyon.”
“- Get bacım vaa! .. Avuç içi kadar helkeye bu kadar para mı olur! ? ” deyip
 uzaklaşırken satıcı kadın arkasından söylenir:
 “- Ah bilmezsin bunu ne zahmetle yapıyorum. Burnuma sinek kaça kaça ineklerin altına çömüyorum. Hazır ayağınıza şu yoğurt geliyor da, kıçınızı-başınızı oynatıyorsunuz! ”
            Yoğurt bakracı alınıp eve götürülür, torbalara boşaltılır ve bakraçlar yeniden yoğurt pazarına gider. Buzdolabının olmadığı yıllarda alınan yoğurtlar torbalara boşaltılırdı. Şimdilerde ise yoğurt kapları haftalık dönüşümlü olarak gelip gidiyor. Yoğurtlar buzdolabında bozulmadan korunabildiği için artık torbalara boşaltılmasına gerek kalmadığından kendi kaplarında muhafaza ediliyor.
Yoğurtçuya göre belirlenen yoğurtlar eve geldiğinde umulduğu gibi çıkmazsa, ekşiyse veya kazara içinden yabancı bir şey çıkarsa vay yoğurtçunun haline. Neler denir, neler… Yoğurtçu yedi düvele ilan edilir.
—Filanca geyinmiş guşanmış da oturmuş bazara, ben de onu akça pakça bir garı sandıydım. Aman bacım çaldığı yoğurt fıtlamış, eşgisinden yenmedi, gurban ederim bir daha ondan yoğurt murut almam. Filan köyden gelen kirli garının yoğurdu pek gözel diyolar, pek met ediyolar. Bundan sonra ondan alacağım, varsın kirli olsun içine mi giriyo yoğurdun, dadı eyi olsun da yeter, gerisine bakma.
 Komşu hemen söze girer:
—Vay bacım hepisi mi eşgi olacak o eyle bi dek gelmiştir sana. Ben filancadan aldım, üstü başı da pek temiz keteni de gar gibiydi, içimize sine sine yedik, istersen haftaya ondan alalım, garının temizi başındaki ketenden belli olur. Ketenini yumayan garı nasıl temiz yoğurt çalacak. Garının temizi gılığından gıyafetinden belli olur” gibi yoğurt muhabbeti gelecek haftaya kadar devam eder.
  Akşehir’in yoğurt pazarı tarihi belgelere göre  bu coğrafyada çok eski bir pazardır. Yoğurt pazarı, Akşehir’in perşembe pazarı içerisinde varlığını bütün ihtişamıyla günümüzde de sürdürmektedir.
 Yoğurt pazarında bir de tarhanalık yoğurtlar vardır. Onlar da yağlı, yağsız diye ikiye ayrılır. Ağustos sonu ve Eylül başı, tarhanalık yoğurdun satış zamanıdır. Hava güzelse süzme yoğurtlar kapış kapış gider, hava yağmurluysa pek itibar edilmez. Zira kış tarhanası bir haftalık işlemden sonra hazırlanıp yerli yerine konur. Yağmurlu havada tarhana kurutmak hem zahmetlidir hem de temiz olmaz. Bu yüzden hava şartları önemle takip edilir.
Yoğurt pazarı, sabahın en erken kurulan pazarı olduğu gibi yine en erken sona eren pazardır. Yoğurdun ekşimesinden mi korkulur bilinmez bazen bu pazar öğleye bile kalmaz satıcıları da alıcıları da bir anda ortadan kayıp olurlar.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder