Akşehir’de Perşembe günleri kurulan pazarda, yoğurt
pazarı pek meşhurdur. Her Perşembe günü güneşin doğuşuyla birlikte yoğurt
pazarı kurulmuş olur. Akşehir’in hanımları erkenden yoğurt pazarına akın
ederler. Herkesin yoğurtçusu da, müşterisi de önceden bellidir, zamanında
gelmeyen müşterinin yoğurdu bir başkasına verilebilir. Zira yoğurt durmaya
gelmez, çabuk ekşir. Bu yüzden “benim yoğurdumu niye başkasına verdin” lafı
askıda kalır. Yoğurtlar genelde kalaylı bakraçlara çalınır (mayalanır). Yoğurt
satanların temiz giyinmesi gerekir. Çünkü pazardan peynir, yoğurt alanlar, önce
yoğurt satanın üstüne başına bakarlar, sonra bakracı ve yoğurdun üzerindeki
tülbendi incelerler. Tülbent temiz ve beyaz olmalıdır. Bunlar yerli yerindeyse
o yoğurtçuya itibar edilir.
Yoğurt pazarı çoğu zaman sıkı pazarlıklara sahne olur.
Satıcının yoğurdunu beğenen alıcı hanım göz ucuyla sahibini süzerken bir yandan
da fiyatını öğrenmeye çalışır.
“- Bu helkeye ne diyorsun? ”
Satıcı ise karşısındakinin alıcı olup olmadığını sezinlemeye
çalışarak aklına ilk gelen rakamı söyler:
“- Dört milyon.”
“- Get bacım vaa! .. Avuç içi kadar helkeye bu kadar para mı
olur! ? ” deyip
uzaklaşırken satıcı
kadın arkasından söylenir:
“- Ah bilmezsin bunu
ne zahmetle yapıyorum. Burnuma sinek kaça kaça ineklerin altına çömüyorum.
Hazır ayağınıza şu yoğurt geliyor da, kıçınızı-başınızı oynatıyorsunuz! ”
Yoğurt
bakracı alınıp eve götürülür, torbalara boşaltılır ve bakraçlar yeniden yoğurt
pazarına gider. Buzdolabının olmadığı yıllarda alınan yoğurtlar torbalara
boşaltılırdı. Şimdilerde ise yoğurt kapları haftalık dönüşümlü olarak gelip
gidiyor. Yoğurtlar buzdolabında bozulmadan korunabildiği için artık torbalara
boşaltılmasına gerek kalmadığından kendi kaplarında muhafaza ediliyor.
Yoğurtçuya göre belirlenen yoğurtlar eve geldiğinde
umulduğu gibi çıkmazsa, ekşiyse veya kazara içinden yabancı bir şey çıkarsa vay
yoğurtçunun haline. Neler denir, neler… Yoğurtçu yedi düvele ilan edilir.
—Filanca geyinmiş guşanmış da oturmuş bazara, ben de onu
akça pakça bir garı sandıydım. Aman bacım çaldığı yoğurt fıtlamış, eşgisinden
yenmedi, gurban ederim bir daha ondan yoğurt murut almam. Filan köyden gelen
kirli garının yoğurdu pek gözel diyolar, pek met ediyolar. Bundan sonra ondan
alacağım, varsın kirli olsun içine mi giriyo yoğurdun, dadı eyi olsun da yeter,
gerisine bakma.
Komşu hemen söze
girer:
—Vay bacım hepisi mi eşgi olacak o eyle bi dek gelmiştir
sana. Ben filancadan aldım, üstü başı da pek temiz keteni de gar gibiydi,
içimize sine sine yedik, istersen haftaya ondan alalım, garının temizi
başındaki ketenden belli olur. Ketenini yumayan garı nasıl temiz yoğurt
çalacak. Garının temizi gılığından gıyafetinden belli olur” gibi yoğurt
muhabbeti gelecek haftaya kadar devam eder.
Akşehir’in yoğurt pazarı tarihi belgelere
göre bu coğrafyada çok eski bir
pazardır. Yoğurt pazarı, Akşehir’in perşembe pazarı içerisinde varlığını bütün
ihtişamıyla günümüzde de sürdürmektedir.
Yoğurt pazarında
bir de tarhanalık yoğurtlar vardır. Onlar da yağlı, yağsız diye ikiye ayrılır.
Ağustos sonu ve Eylül başı, tarhanalık yoğurdun satış zamanıdır. Hava güzelse
süzme yoğurtlar kapış kapış gider, hava yağmurluysa pek itibar edilmez. Zira
kış tarhanası bir haftalık işlemden sonra hazırlanıp yerli yerine konur.
Yağmurlu havada tarhana kurutmak hem zahmetlidir hem de temiz olmaz. Bu yüzden
hava şartları önemle takip edilir.
Yoğurt pazarı, sabahın en erken kurulan pazarı olduğu
gibi yine en erken sona eren pazardır. Yoğurdun ekşimesinden mi korkulur
bilinmez bazen bu pazar öğleye bile kalmaz satıcıları da alıcıları da bir anda
ortadan kayıp olurlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder