3 Kasım 2014 Pazartesi

İPİ HAZIRLAYIN AKŞEHİRE GELİNCE ONU ASACAĞIM


            Şerif Güralp tarafından Kurtuluş Savaşı anılarını anlattığı Kurtuluş Savaşı'nın İçyüzü Bir Albayın Anıları kitabı Ankara’da basıldı. Bu kitabın 92 sayfasından 98. sayfaya kadar anlatılan olaylar Akşehir’de geçmektedir. İşte bu yaşananlar:
            “Rafet Bey, Konya isyanı üzerine acele bir teşkilatla Konya bölgesine gittiğini bildirdi. İki gün sonra bölüğüm, İbrahim Hakkı kumandasına verildiği için İbrahim Hakkı bana:
            “-Bölüğü Konya’dan aynı gün Rafet Bey ve Ankara’dan Erkânı Harbiye istedi. Bende Erkan-ı Harbiye’nin emrine girdim.” diye malumat verdi. Bölüğüm Sarıkışla’ya yerleşti. Ama Ankara beni sıktığından Rafet Bey’e verdim şifreyi:
                                               “Konya’da Miralay Rafet Beye,
            Bölüğüm Ankara’dadır. Maiyetinize gelmek için emrinizi beklediğimi arz ederim.
                                                                                                                      Şerif”
                                               “Süvari Bölük Komutanına,
            Bölüğü Erkânı Harbiye Riyasetinden istedim. Bölüğünüzle Akşehir’e gelerek bildiriniz.
                                                                                                                      Rafet”
            Şifreyi alınca doğru Hareket Şubesi Müdürü Salih Omurtak Bey’e müracaat ettim. Salih Bey, beni muhafızlığımdan tanır ve severdi. Kendisine:
            “-Ben cephelerde çalışmayı ve çarpışmayı severim. Ankara’da beni paslandırmayınız. Sizin teklif ve isteklerinizi Fevzi Paşa kırmaz. Bölüğümün Rafet Bey’in yanına gönderilmesi hususunda yardımlarınızı istirham ediyorum.
            Dediğim zaman güler yüzle bu hususta yardımlarını esirgemeyeceklerini bildirdiler. İki gün sonra bölüğümü taşıyan tren Ankara istasyonundan hareketle Eskişehir istikametine gidiyordu.
                                   Akşehir Yolunda
            Eskişehir’e vardığımda karşıma hat kumandanı, istasyon şefi çıkarak başladılar yalvarmaya:
            “-Aman kumandan bey sizden bir ricamız var. Konya’ya gidecek bir yolcu vagonunu sizin katara takmamıza müsaade ediniz.
            —Müsaade edersem ileride rampa var. Trenimiz yolda çekmezse ben de yolda kalırım.
            —Eğer öyle bir şey olursa yolcu vagonunu yolda keserek bırakınız.
            —Peki, nihayete takınız öyle ise.
            Nihayet trenimiz Çay istasyonunda gece bazı manevralar yaptı. Bir lokomotifin bir yolcu vagonu ile geçip gittiğini kompartımanımdan gördüğüm için durumdan şüphelendim. Hemen aşağıya inerek istasyona daldım. İstasyon memuruna:
            —Giden lokomotif ve yolcu vagonu nereye gelip gittiler.
            —Sizin trenin lokomotifine katarın nihayetindeki yolcu vagonu takılarak Konya’ya gittiler.
            —Bizim katar ne olacak?
            —Lokomotif gelinceye kadar burada bekleyecek.
            —Bunu kim yaptı?
            —Yolcu vagonundaki Tren müfettişi …(bir Rum ismi) Bey emretti.
            —Öyle ise Akşehir istasyonuna şu emrimi hemen telgraf et.
            —Emrediniz efendim.
                                               “Akşehir İstasyon Memurluğuna
                                               Akşehir Merkez Komutanlığına,
            Bir yolcu vagonu ile gelmekte olan lokomotifi ileri geçirtmeyiniz. Tren müfettişi …i tevkif ediniz. Bir de ip hazırlayınız. Mel’unu istasyon kapısına asacağım. Lokomotifi süratle iade ediniz.  
                                                                                  Süvari Takip Müfreze K.
                                                                                              Şerif”
            O devirde fiyaka yapmak için bazı bazı müfrezeye bu ismi vererek esrarengizleştiriyordum. Telgrafı yazan memur da Rum olduğu için eli ayağı titremeye başladı. Hemen yukarı seslendi:
—Madam.
—Uristi.
— Çabuk beyefendiye bir kahve getir.
On dakika sonra madam kırıta kırıta kahveyi getirdi. Karı, koca başladılar yalvarmaya. Ben de biraz yumuşamış göründüm. Nihayet lokomotif geldi. Katarımız hareket ederek Akşehir istasyonuna geldiğimizde Kalem Reisi Erzincanlı Yarbay İsmail Hakkı, Merkez Kumandanı Edirne Harbiyesi’nden Yüzbaşı Bahri, istasyon şefi ve daha bazı eşhas beni karşıladılar. Merkez kumandanı ile tanışıklığımız olduğundan ilk evvel o yaklaşarak el sıkıştıktan sonra tekmil haberlerini verdi:
            —Müfettişi tevkif ettim. İp de hazır.
            —Ala, keratayı asıvereyim de başkalarına ibret olsun. Nerede o?
            —İstasyon odasında mevkuf:
            O sırada kalem reisi yanıma sokularak elimi sıktı. Arkasından da:
            —Evladım, şu ak saçlarıma bak. Senden rica ediyorum. Şu adamı asma.
Diye yalvarmaya başladı. İstasyon şefi de öyle. Nihayet herifin yanına yaklaştım. Tir, tir titriyordu. İki tarafında zebella gibi iki süngülü Mehmetçik. Üçüncüsünün elinde de bir sağlam ip. Odanın köşesine tıkılmış. Onun yanına sokularak:
            —Bana bak köpek. Bu milletin ekmeğini yiyorsun. Hem de hıyanet ediyorsun ha!.
Maksadınızın Yunan ordusunun karşısına bir Türk ordusu çıkmaması için her türlü hileye müracaat ettiğinizi biliyoruz. Lakin ne yaparsanız yapınız bir gün gelecek bu it sürüsünü biz tepeleyeceğiz. Bir kısmını da kazığa vuracağız. İşte seni bu beyefendilerin hatırı için bırakıyorum. Ama daha ziyade o günleri görmen ve her gün kederinden gebermen için affediyorum. Lakin bundan sonra vazife görmeyeceksin.
            Diyerek kâğıda ve kaleme sarılıp Miralay Rafet Bey’e vuku hali yazdım. Azlini de istirham ettim. Mektubu yolcu vagonunda olup Konya’ya gitmekte olan Kurmay Binbaşı İskender Bey’e vererek gönderdim.
            Kısa bir zaman sonra da o herifin defedildiğini haber aldım. Biz toparlanmağa çalışırken hatır hayale gelmez sürü sürü engellerle de böyle uğraşıyorduk.
            Akşehir’de bulunan piyade depo taburu emrime verildi. Gelecek hayvanlara tabur eratını bindirerek dördüncü süvari alayını teşkile memur edildim. Her gün beş on hayvan getirildiğinden münavebe ile hayvan bakımı ve biniş öğretiliyordu.
Akşehir’de günler geçiyor. Bölükler günden güne kuvvetleniyor. Sıkı bir talim ve terbiye neticesinde piyade taburu süvari hüviyetine giriyordu ki; ani olarak aşağıdaki telgrafı aldım:
                                               “Dördüncü Süvari Alay K.
            Yalnız Akşehir’e getirdiğin kuvvetleri alarak trenle Afyonkarahisar’ına hareket ediniz.
                                                                                              Rafet”

            Bölük ve makineli takımla bir iki saat zarfında hazırlanarak trene binip aynı gün Afyonkarahisar’ında inerek hanlara yerleştik.”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder