Şerif Güralp tarafından Kurtuluş Savaşı anılarını
anlattığı Kurtuluş Savaşı'nın İçyüzü Bir Albayın Anıları kitabı
Ankara’da basıldı. Bu kitabın 92 sayfasından 98. sayfaya kadar
anlatılan olaylar Akşehir’de geçmektedir. İşte bu yaşananlar:
“Rafet Bey,
Konya isyanı üzerine acele bir teşkilatla Konya bölgesine gittiğini bildirdi.
İki gün sonra bölüğüm, İbrahim Hakkı kumandasına verildiği için İbrahim Hakkı
bana:
“-Bölüğü
Konya’dan aynı gün Rafet Bey ve Ankara’dan Erkânı Harbiye istedi. Bende Erkan-ı
Harbiye’nin emrine girdim.” diye malumat verdi. Bölüğüm Sarıkışla’ya yerleşti.
Ama Ankara beni sıktığından Rafet Bey’e verdim şifreyi:
“Konya’da
Miralay Rafet Beye,
Bölüğüm
Ankara’dadır. Maiyetinize gelmek için emrinizi beklediğimi arz ederim.
Şerif”
“Süvari
Bölük Komutanına,
Bölüğü Erkânı
Harbiye Riyasetinden istedim. Bölüğünüzle Akşehir’e gelerek bildiriniz.
Rafet”
Şifreyi
alınca doğru Hareket Şubesi Müdürü Salih Omurtak Bey’e müracaat ettim. Salih
Bey, beni muhafızlığımdan tanır ve severdi. Kendisine:
“-Ben
cephelerde çalışmayı ve çarpışmayı severim. Ankara’da beni paslandırmayınız.
Sizin teklif ve isteklerinizi Fevzi Paşa kırmaz. Bölüğümün Rafet Bey’in yanına
gönderilmesi hususunda yardımlarınızı istirham ediyorum.
Dediğim
zaman güler yüzle bu hususta yardımlarını esirgemeyeceklerini bildirdiler. İki
gün sonra bölüğümü taşıyan tren Ankara istasyonundan hareketle Eskişehir
istikametine gidiyordu.
Akşehir Yolunda
Eskişehir’e
vardığımda karşıma hat kumandanı, istasyon şefi çıkarak başladılar yalvarmaya:
“-Aman
kumandan bey sizden bir ricamız var. Konya’ya gidecek bir yolcu vagonunu sizin
katara takmamıza müsaade ediniz.
—Müsaade
edersem ileride rampa var. Trenimiz yolda çekmezse ben de yolda kalırım.
—Eğer öyle
bir şey olursa yolcu vagonunu yolda keserek bırakınız.
—Peki,
nihayete takınız öyle ise.
Nihayet
trenimiz Çay istasyonunda gece bazı manevralar yaptı. Bir lokomotifin bir yolcu
vagonu ile geçip gittiğini kompartımanımdan gördüğüm için durumdan şüphelendim.
Hemen aşağıya inerek istasyona daldım. İstasyon memuruna:
—Giden
lokomotif ve yolcu vagonu nereye gelip gittiler.
—Sizin
trenin lokomotifine katarın nihayetindeki yolcu vagonu takılarak Konya’ya
gittiler.
—Bizim
katar ne olacak?
—Lokomotif
gelinceye kadar burada bekleyecek.
—Bunu kim
yaptı?
—Yolcu
vagonundaki Tren müfettişi …(bir Rum ismi) Bey emretti.
—Öyle ise
Akşehir istasyonuna şu emrimi hemen telgraf et.
—Emrediniz
efendim.
“Akşehir
İstasyon Memurluğuna
Akşehir
Merkez Komutanlığına,
Bir yolcu
vagonu ile gelmekte olan lokomotifi ileri geçirtmeyiniz. Tren müfettişi …i
tevkif ediniz. Bir de ip hazırlayınız. Mel’unu istasyon kapısına asacağım.
Lokomotifi süratle iade ediniz.
Süvari
Takip Müfreze K.
Şerif”
O devirde
fiyaka yapmak için bazı bazı müfrezeye bu ismi vererek esrarengizleştiriyordum.
Telgrafı yazan memur da Rum olduğu için eli ayağı titremeye başladı. Hemen
yukarı seslendi:
—Madam.
—Uristi.
— Çabuk beyefendiye bir kahve getir.
On dakika sonra madam kırıta kırıta kahveyi getirdi. Karı,
koca başladılar yalvarmaya. Ben de biraz yumuşamış göründüm. Nihayet lokomotif
geldi. Katarımız hareket ederek Akşehir istasyonuna geldiğimizde Kalem Reisi
Erzincanlı Yarbay İsmail Hakkı, Merkez Kumandanı Edirne Harbiyesi’nden Yüzbaşı
Bahri, istasyon şefi ve daha bazı eşhas beni karşıladılar. Merkez kumandanı ile
tanışıklığımız olduğundan ilk evvel o yaklaşarak el sıkıştıktan sonra tekmil
haberlerini verdi:
—Müfettişi
tevkif ettim. İp de hazır.
—Ala,
keratayı asıvereyim de başkalarına ibret olsun. Nerede o?
—İstasyon
odasında mevkuf:
O sırada
kalem reisi yanıma sokularak elimi sıktı. Arkasından da:
—Evladım,
şu ak saçlarıma bak. Senden rica ediyorum. Şu adamı asma.
Diye yalvarmaya başladı. İstasyon şefi de öyle. Nihayet
herifin yanına yaklaştım. Tir, tir titriyordu. İki tarafında zebella gibi iki
süngülü Mehmetçik. Üçüncüsünün elinde de bir sağlam ip. Odanın köşesine
tıkılmış. Onun yanına sokularak:
—Bana bak
köpek. Bu milletin ekmeğini yiyorsun. Hem de hıyanet ediyorsun ha!.
Maksadınızın Yunan ordusunun karşısına bir Türk ordusu
çıkmaması için her türlü hileye müracaat ettiğinizi biliyoruz. Lakin ne
yaparsanız yapınız bir gün gelecek bu it sürüsünü biz tepeleyeceğiz. Bir
kısmını da kazığa vuracağız. İşte seni bu beyefendilerin hatırı için
bırakıyorum. Ama daha ziyade o günleri görmen ve her gün kederinden gebermen
için affediyorum. Lakin bundan sonra vazife görmeyeceksin.
Diyerek
kâğıda ve kaleme sarılıp Miralay Rafet Bey’e vuku hali yazdım. Azlini de
istirham ettim. Mektubu yolcu vagonunda olup Konya’ya gitmekte olan Kurmay
Binbaşı İskender Bey’e vererek gönderdim.
Kısa bir
zaman sonra da o herifin defedildiğini haber aldım. Biz toparlanmağa çalışırken
hatır hayale gelmez sürü sürü engellerle de böyle uğraşıyorduk.
Akşehir’de
bulunan piyade depo taburu emrime verildi. Gelecek hayvanlara tabur eratını
bindirerek dördüncü süvari alayını teşkile memur edildim. Her gün beş on hayvan
getirildiğinden münavebe ile hayvan bakımı ve biniş öğretiliyordu.
Akşehir’de günler geçiyor. Bölükler günden güne
kuvvetleniyor. Sıkı bir talim ve terbiye neticesinde piyade taburu süvari
hüviyetine giriyordu ki; ani olarak aşağıdaki telgrafı aldım:
“Dördüncü
Süvari Alay K.
Yalnız
Akşehir’e getirdiğin kuvvetleri alarak trenle Afyonkarahisar’ına hareket
ediniz.
Rafet”
Bölük ve makineli
takımla bir iki saat zarfında hazırlanarak trene binip aynı gün
Afyonkarahisar’ında inerek hanlara yerleştik.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder