Günümüzde Ata’mızı sağ
olarak görenlerin sayısı gittikçe azalmaktadır. Bu azalan kişilerden biri de
aslen Akşehirli olan ve İstanbul’da ikamet eden Sabri Ekin’dir.
Yıllara meydan
okumuştu, sanki doksan beş değil kırk beşindeydi. Hala dinç, hala genç… Bu yaştaki dinçliğini askerlikte kazandığı
yaşam disiplinini emekliliğinde de aynen sürdürmesine bağlı olduğunu anlatıyordu.
Sorduğum her soruya sakin sakin cevap veriyordu. Sordum:
“-Atatürk’le ilgili bir
anınız var mı? Bize anlatabilir misiniz?
Kaşlarını kaldırdı,
yüzüme baktı. Yüzünde tatlı bir gülümseme belirdi ve anlatmaya başladı:
“Kuleli Askeri
Lisesi’nde 1938’de öğrenci idim. Kasım ayının ilk günlerinde (gerçekte 29
Ekim’de) sabahleyin heyecanla vapura
bindik. Kimse yerinde duramıyordu, hep bir ağızdan sürekli marşlar söylüyorduk.
Bando durmadan çalıyordu. Bindiğimiz vapur Dolmabahçe Sarayı önüne gelmiş ve
demirlemişti. Biz hep bir ağızdan “
Ata’mızı görmek istiyoruz..” diye bağırıyorduk. Bir yandan bandonun bir yandan
bizim sesimiz yeri göğü inletiyordu. Ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Birden
perde açıldı ve pencerenin önünde Atatürk’ü gördük. Heyecandan yüreğimiz
ağzımıza geldi. “Dağ Başını Duman Almış”
marşını söylemeye başladık. Vapurumuz yavaş yavaş harekete geçti.
Sonradan öğrendiğime
göre; hasta yatağında Gazi Mustafa Kemal
Paşa bizim sesimizi duyunca:
“-Dışarıda ne
oluyor?” diye sormuş. Kuleli Askeri
Lisesi öğrencileri olduğunu öğrenince:
“-Evlatlarımı görmem
lazım…” diyerek kalkmak istemiş ancak doktorları engel olmaya çalışmış, Atatürk
ısrarcı olmuş, bu ısrar karşısında doktorları yardım ederek onu pencerenin
karşısına getirmişler ve oradaki bir koltuğa oturtmuşlardı. Böylece doktorlar
onun bizi, bizimde onu görmemizi sağlamışlardı. Bu benim Atatürk’ü son görüşüm
oldu.”
Sanki o günleri yeniden
yaşıyordu. Derin bir nefes aldı.
“İşte ben Atatürk’le
böyle vedalaştım. Ruhu şad olsun.” dedi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder