Kurtuluş savaşında
kadını-erkeği, yaşlısı-genci bütün halk; yaz-kış, gece-gündüz demeden
İstanbul’dan Anadolu’ya kaçırılan mühimmatı üç yıl boyunca kağnılarla cepheye
taşımışlardır.
Başta kurtuluş savaşımız
olmak üzere bir dönemin en gözde ve en önemli ulaşım aracı olan kağnıların en
önemli özelliği iki öküz tarafından çekilmesi ve tamamen ahşaptan yapılmasıdır.
Tümü tahta olan kağnı tekerleri çamur tutmaması için genelde çam ağacından
yapılıp, aşınmaması içinde etrafına 2 cm eninde demir çember geçirilir. Öküzler
arasından geçen uzun bir üçgen şeklindeki "ok" ana yapıyı oluşturur.
Bu okun ucuna boyunduruk bindirilir. Uzun bir tahtadan oluşan boyunduruğun iki
tarafındaki üstü çam, altı meşeden yapılmış bölümleri "zelve" lerle
birbirine kayışla da öküzlerin boynuna bağlanır.
Kağnının üçgen şeklindeki
oklarının her bir parçasına kravat, uçtaki meşeden yapılmış boyundurukla kayışı
tutan yuvarlak ağaçlara gevele, öküz veya manda derisinden yapılmış kayış,
kravatların altında yine çamdan yapılmış buylular, onun altında da iki tekeri
birbirine bağlayan meşeden yapılmış eysen ve eyseni iki tarafından kavrayan
azılarda meşeden olurdu. Normal zamanlarda iki tarafına ağaçtan yapılmış
kanatlar sokulurdu. Ekin getirme zamanı meşeden yapılmış delece vurulurdu.
Eskiden köylerde çiftçinin
can yoldaşıydı bu kağnılar, köylülerimiz
nakliye ile taşınabilecek her şeyini bu kağnılar sayesinde taşımış, en çok da
yiyeceklerini, hayvanları için samanını ve daha pek çok şeyi...
Kağnılarla Türklerin
dostluğu çok eskilere dayanmaktadır. Kağnı adı, Türk Destanlarının ilki olan Oğuz
Kağan Destanı’nda geçmektedir. Destanda kağnı adının ortaya çıkışı [ilk
söylenişi] anlatılmaktadır...
İlgili Bölüm:“…Bu savaştan sonra Oğuz
Kağan'ın çerilerine öyle bir dolu mal ve ganimet kaldı ki sayısı bellisizdi.
Yükleyip götürmeğe ne at, ne katır, ne de öküzler yetti. Oğuz Kağan' ın
ordusunda yine bir ev var idi, hem akıllıydı hem de çok becerikliydi, bunun
adına da Barmağlığ Çoşun Billing denirdi. Becerikli usta olan bu Barmağlığ
Çoşun Billing bir kağnı yaptı. Üstüne ganimetleri koydu doldurdu. Kağnının
önüne de canlı malları koştu, atları katırları, öküzleri koştu. O canlı
mallar, bu cansız ganimetleri çekip götürdüler. Görenlerin hepsi de şaşıp kaldılar.
Herkes, daha çok kağnı yaptı. Görenler, kağnılar gitmekte iken kanga
kanga kangaluğ diye sesleniyorlardı. Bunun için Barmağlığ Çosun Billing' in
yaptığı nesnenin adı kağnı olup kaldı. Oğuz Kağan, kağnıları görünce
gülüp kaldı ve dedi ki: "Kanga kanga ile cansızı canlı yürüttü, Kangaluğ
da sana ad oldu, bunu kağnı böylece belirtsin" dedi ve oradan da
yürüyüp gitti.”
Destanlarda bile yer alan
kağnılar, Türklerin yük taşımak için
kullandıkları en önemli araçtı. Genellikle öküzler tarafından çekilmek suretiyle,
bazen de at veya eşekle de kullanılırdı.
Ama vatan işgal altında olunca
askerlerimizin her şeyi olan silah ve malzemeyi taşımak için kağnılar
kullanılmaya başlanmış ve Akşehir’den Afyon’a doğru çetin bir yolculuk başlamıştı. Nazım Hikmet’in deyişi ile:
“Ayın altında kağnılar gidiyordu.
Kağnılar gidiyordu Akşehir üstünden Afyon'a doğru.
Toprak öyle bitip tükenmez,
dağlar öyle uzakta,
sanki gidenler hiçbir zaman
hiçbir menzile erişmiyecekti.
Kağnılar yürüyordu yekpare meşeden tekerlekleriyle.
Ve onlar
ayın altında dönen ilk tekerlekti.
Ayın altında öküzler
başka ve çok küçük bir dünyadan gelmişler gibi
ufacık, kısacıktılar,
ve pırıltılar vardı hasta, kırık boynuzlarında
ve ayakları altından akan
toprak,
toprak
ve topraktı.
Gece aydınlık ve sıcak
ve kağnılarda tahta yataklarında
koyu mavi humbaralar çırılçıplaktı.
Kağnılar gidiyordu Akşehir üstünden Afyon'a doğru.
Toprak öyle bitip tükenmez,
dağlar öyle uzakta,
sanki gidenler hiçbir zaman
hiçbir menzile erişmiyecekti.
Kağnılar yürüyordu yekpare meşeden tekerlekleriyle.
Ve onlar
ayın altında dönen ilk tekerlekti.
Ayın altında öküzler
başka ve çok küçük bir dünyadan gelmişler gibi
ufacık, kısacıktılar,
ve pırıltılar vardı hasta, kırık boynuzlarında
ve ayakları altından akan
toprak,
toprak
ve topraktı.
Gece aydınlık ve sıcak
ve kağnılarda tahta yataklarında
koyu mavi humbaralar çırılçıplaktı.
Şimdi ayın altında
kağnıların ve hartuçların peşinde
harman yerine kehribar başaklı sap çeker gibi
aynı yürek ferahlığı,
aynı yorgun alışkanlık içindeydiler.
Ve on beşlik şarapnelin çeliğinde
ince boyunlu çocuklar uyuyordu.
Ve ayın altında kağnılar
yürüyordu Akşehir üstünden Afyon'a doğru.”
kağnıların ve hartuçların peşinde
harman yerine kehribar başaklı sap çeker gibi
aynı yürek ferahlığı,
aynı yorgun alışkanlık içindeydiler.
Ve on beşlik şarapnelin çeliğinde
ince boyunlu çocuklar uyuyordu.
Ve ayın altında kağnılar
yürüyordu Akşehir üstünden Afyon'a doğru.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder