22 Mart 2014 Cumartesi

HALİDE EDİB ADIVAR’IN AKŞEHİR ANILARI



 Halide Edib Adıvar, Türkün Ateşle İmtihanı ( İstiklal Savaşı Hatıraları) kitabında Ordu, Büyük Taarruz’a hazırlanırken onbaşı olarak bulunduğu Akşehir’de yaşadıklarından bazı alıntılar:

BATI CEPHESİ KARARGÂHININ AKŞEHİRE TAŞINMASI
Aralık ayının sonunda, karargâh Aziziye’den Akşehir’e indi. Beş yüz atlı evvela Çay’a kadar karargâhı götürdü. Sonrada biz Akşehir trenine bindik. Bu beş yüz atlının başında giden Garp Cephesi Erkan-ı Harbiye Reisi Miralay Asım beni yanına davet ederek atların yürüyüşünü benim idare etmemi nezaketle teklif etti. Elimi kaldırdım: Yarım saat tırıs, sonra adi adım, yine tırıs sonra yine adi adım. Sekiz saat sonra adeta donmuş bir halde Çay’a vardık.
İlk haftalar Akşehir’i iyi tanımama zaman yoktu. Fakat ömrümün en sıkıntılarını o haftalar içinde çektim.

İSMET İNÖNÜ AKŞEHİRLİNİN YANINDA
…İsmet Paşa’ya Tetkik-i Mezalim raporunun yanında, bir de halkın şikâyetlerini bildiriyordum. İsmet Paşa böyle bir mücadele esnasında halkın düşüncesinin kıymetini tamamıyla takdir ederdi. Hatta iyi hatırlıyorum, Akşehir’de bir gün askerlerle halk arasında bir mücadele olursa, kendisinin halkın tarafını tutacağını söylemişti. Gerçi bunu her zaman yapma imkânı yoktu. Ama bu beni çok duygulandırmıştı.

AKŞEHİR KADINLARI
…Akşehir’e vardığım zaman, yemeklerin biraz daha düzelmiş olduğunu gördüm. Hepimizin masrafına katıldığımız bir tabldotta, bir takım zabitler ve İsmet Paşa ile birlikte yemek yedik. Akşehir eşrafından ve aynı zamanda mebus olan Hacı Bekir Efendi beni evine misafir etti. Ailesi bana çok iyi muamele etti. Karısı ile ahret kardeşi olduk. O ev vasıtası ile Akşehir kadınlarını çok yakından tanımak imkânını buldum.

AKŞEHİR KADIN FOTOĞRAFÇISI
…Beylikköprü komutanının kızı Yüzbaşı Cemil ile evlenince fotoğrafçılık öğrenmek istedi. Bir iki haftada öğrendi. Akşehir’deki evinin kapısı üstünde şimdi “Kadın fotoğrafçısı” diye bir tabela var. Bütün Akşehir kadınları gelip resim çektiriyorlar.

ORDU KÖY İŞLERİNE YARDIM EDİYOR
…Martta cepheye döndüğüm zaman hayat aynı şekilde devam ediyordu. Bir sürü manevra oluyordu. Ben de Akşehir civarında mektepleri geziyor, tetkikler yapıyordum. Bilhassa On Beşinci Fırka’nın bulunduğu köyde, Naci Paşa’nın kumandasında ordu halkla çok meşgul oluyordu. Bu mekteplerde çocukların okudukları şiirler o kadar insanca mana taşıyorlardı ki, bu günkü Cemiyet-i Akvam dahi bundan daha iyi bir ifade şekli bulamazdı. Oradaki Fırkalar, Bolvadin civarında halkın tarlalarını bile sürüyorlardı.
Bu günlerde, Uçakçılar merkezinde, Fazılı görmeye atla gider, orada çay içerdim. Fazıl, barış devri gelir gelmez, nasıl bir uçakçılık merkezi kuracağı hakkında planlar yapardı.

AKŞEHİR İSTASYONUNDA BULUŞMA

İsmet Paşa:
“-Ankara’dan misafir bekliyorum. Yarım saat sonra gelecekler. Sende benimle beraber onları karşılamaya Akşehir istasyonuna gel.
            Onların kimler olduğunu sorduğum zaman, aralarında Dr. Adnan’ın da bulunduğunu söyledi. Bu insanca hareketinden çok memnun oldum. Fakat akşam hava çok soğuk olduğu için paltomun yanımda olmamasından dolayı gitmemin müşkül olacağını söyledim.
            —Nuh diye bağırarak emir erini çağırdı.
            —Benim pelerinimi getir.
            O gün İsmet Paşa’nın uzun pelerini omuzlarımda, istasyona İsmet Paşa ile birlikte atla giderken dedim ki:
            —Hatıralarımı yazdığım zaman, bir akşam cephe komutanının pelerinini giydiğimi söyleyeceğim. Çok ilgilendi. Sordu:
            —Hatıralarını yazmaya karar verdin mi? Notlar alıyor musun?
            — Evet alıyorum. (Gerçekten bir deftere isimleri, beni ilgilendiren olayları kısaca not ederdim.)
            İstasyona geldiğimiz zaman tren gelmiş, fakat misafirler ortada görünmüyorlardı. İsmet Paşa beni bir lamba direğinin altında bırakarak, vagonlara doğru gitti.gözlerimle etrafı arıyor, istasyon kapısında üç sivilin durduğunu fark ediyordum. Bir tanesi Dr. Adnan’a benziyordu. Üçü de bana bir yabancıya bakar gibi bakıyorlardı. Fakat Dr. Adnan’ın kendine mahsus öksürüğünü işitir işitmez, yanına koştum:
            —Beni tanımadın mı, Adnan?
            Güldü:
            —Uzaktan, üçümüzde bu bıyıksız genç zabitin kim olduğunu düşünüyorduk.
            Otomobille döndük.

AKŞEHİRDE HARF DEVRİMİ
            Ankara’dan gelen misafirlerimizle birlikte Akşehir’de Mustafa Kemal Paşa bizi kabul etti.
            Mustafa Kemal Paşa saat üçe kadar Türkiye’nin gelecek günlerdeki batılılaşmasından bahsetti.
            —Adnan, Sen Tıbbiye ile Ordu’nun en önce garplaşmasından dolayı ilerlediğini söyledin. Biz şimdi bütün memleketi garplılaştıracağız.
            Hatta o gün, Latin harflerini kabul imkânından da bahsediyor, bunu yapmak için sıkı tedbirler gerektiğini de ilave ediyordu. (Adıvar, 2005:264)

AKŞEHİRİN RÜZGÂRI
            Sultan Dağları’ndaki  yol dar ve bir tarafı da derin bir uçurumdu. Öbür tarafı ise yüksek kayalıklarla doluydu. Birden bire bir fırtına koptu. Atlar gemi azıya aldılar. İbrahim yere atlamış, atları durdurmaya çalışıyordu. Arabanın arka tekerlekleri uçuruma doğru sürükleniyordu. İbrahim:
            —Atla aşağıya, Efendim, diye haykırdı.
            İbrahim’in bu kuvvet ve zekâsı sayesinde ölümden kurtulduk. El ele tutuşarak dağdan yürüyüp indik. Çok korkunç bir boraydı. Çıkardığı ses müthişti. Yukarıdan üzerime taşlar yuvarlanıyordu. Aşağıya düzlüğe üç saatlik mücadeleden sonra inebildik. Yokuşun altında bir araba bulduk, bindik. Fakat arabanın perdeleri kopuyor, aşağıdaki ağaçlar kökünden çıkıyor, halk avazı çıktığı kadar bağırıyordu. Bindiğimiz araba alt üst oldu. Ne zaman içinden çıktığımızı hatırlamıyorum. Dr. Murat’ın bacağı incinmiş, arabacının köprücük kemiği kırılmıştı. Öteki araba boşluğa yuvarlanmış, paramparça olmuştu. (Adıvar, 2005:257)

Kaynak

Adıvar, H.Edib(2005) Türk’ün Ateşle İmtihanı, İstanbul: Özgür Yayınları

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder