20 Mart 2014 Perşembe

ÇANAKKALE’DE AKŞEHİRLİ ASKERLERİN MAKİNELİ TÜFEK AVI


            Çanakkale Zaferi’nin kazanılmasını sağlayan kahraman Türk askeri içerisinde yer alan Akşehirli Mustafa Çavuş ve arkadaşlarının göstermiş olduğu kahramanlığı bir bölük komutanının hatıra defterinden öğreniyoruz. İşte o defterde yazılanlar:
            25 Nisan 1915 günü, Arıburnu ve Kabatepe arasından çıkartma yapan düşman her saat yeni kuvvetler ile takviye edilmekteydi. Bu kuvvetlerin karşısında ki 27. Alayın İkinci Taburu, Kabatepe mıntıkasından, Azmak deresi ile Çamtepe ‘ye kadar bir-iki kilometrelik sahaya yayılmıştı.
            Bu taburun dördüncü bölüğünün önündeki düşman gösterilen kahramanlıklar karşısında çok ağır zayiata uğramış olmasına rağmen kuzeye doğru ilerleyebilmiş ve Kanlısırt ‘ta bulunan bir dağ bataryamızı ele geçirmeye muvaffak olmuştu.
27. Alay’ın sağında, Conkbayırı’ndan hareket eden 57. Alay’ın karşı taarruzları başarılı olmuş, düşman Yükseksırt - Merkeztepe - Kırmızısırt ve Kanlısırt hattında kadar atılmıştı. Bu suretle düşmanın Kanlısırt’ta zaptettiği bataryamızda tekrar alınmıştı. Kanlısırt’taki düşmanın ileri siperinden birinde tek bir mitralyöz* vardı ki, tümenin bütün cephesini rahatsız edip duruyordu. Daha tamamlanmamış irtibat hendeklerinden bazıları bu mitralyözün ateşi altında idi. Ara sıra acı haberler alıyorduk.:
            - Üçüncü bölüğün hizmet eri sipere gelirken vurulmuş...
            - Dördüncü mangadan bir er şehit olmuş...
            - Yüzbaşı yaralanmış...
            Artık bu mitralyöz bizim için tehlikeli olmaya başlamıştı; hatta bombalardan ve topçu ateşinden daha tehlikeli! Çünkü düşmanın diğer silahlarının az çok huyunu biliyorduk. Mesela topçu ateşi günün muayyen saatlerinde, bombalardan daha fazla akşamdan sonra ki ziyaretçilerimiz arasında idiler. Velhasıl daimi bir alışkanlık olarak harbin kendisine mahsus alışkanlıklarını öğrenmiş, ruhumuzda bir huzur ve sükun kurabilmiştik. Ama Kanlısırt’taki melun mitralyöz bizim sükunetimizi bozuyor, en kıymetli asayişimizi ihlal ediyordu.
            Bir akşam bölük subayları toplanmış konuşuyorduk. Sohbet bu uğursuz nokta üstünde odaklanmıştı.
            Bu arada:
            - Hey! Bu mitralyöz susturulamayacak mı?
            - Siperler yakındır topçumuz ateş edemez.
            - Bir hücum yapsak!
- Komutan acaba savunmada kalmayı mı tercih ediyor?
            Şeklinde bu uğursuz silahın bir an evvel susturulması için herkes içten gelen bir safiyetle soruyordu.
            Bu esnada bölüğün çavuşu Mustafa bir vesile ile oraya gelmişti. Herhalde bir şeyler söyleyecek, belki yine meş’um bir haber verecekti.
            Zira gecenin sessizliği, bu makineli tüfeğin siperlerimiz üzerinde yaydığı ses, yırtıp, aksisedalar yapıyordu. Mustafa Çavuş'un mevcudiyetinin farkına varan bir subay, sanki kara haberi birdenbire duymak istemiyormuş gibi Mustafa Çavuş'a sordu.
            - Sen ne dersin ha, Mustafa Çavuş... Can sıkmaya başlamadı mı bu mitralyöz?
            O, (künyesi: Akşehir'in Karapınar** Köyünden Mehmed Oğlu Mustafa) cevap vermedi; derin derin düşünüyordu... Bu yiğit Anadolu evladı bu uğursuz silahın çoktan beri can sıkmaya başladığını gayet iyi biliyordu. Fakat onun düşündüğü farklıydı.Akşehirli Mustafa Çavuş birdenbire canlandı. Bir heykel gibi subayın karşısında durarak:
            - "Ben bunu gidip getiririm" dedi. Akşehirli Mustafa Çavuş'u herkes iyi tanırdı. Fakat latife olsun diye, subay:
            - "Satmıyorlarmış galiba .... Mustafa Çavuş!" dedi.
            Bu sözü subayın ciddi söylemediğini Mustafa Çavuş bilirdi. Fakat o etrafındakilerin gülümsemesini yarıda bırakan bir çeviklikle kendisini siperin üzerine fırlattı ve gecenin karanlıklarına karıştı. O zaman anladık ki hakikaten mitralyözü almak için gidiyor. Kendisini çok seven iki Akşehirli hemşehrisi de arkasından koştu. Biraz sonra bu üç yiğit asker diğer bütün gecelerden daha korkunç daha siyah bir gecenin enginliklerine doğru kayıp gitmişti. Herkes asabiyetten, heyecandan sararmış; avuçlarındaki tüfekleri sıkıyordu. O anda hücuma kalkmak için öyle dayanılmaz bir arzu duyuyorlardı ki...
            Hey ya Rabbi, eğer gidenler gelmeyecek olurlarsa bu bölüğü durdurmak kabil değildi artık. Gidenler gelmeyecek olsalar bile bu makineli tüfek, yerinden oynamış demekti: Mustafa Çavuş 'a, bir makineli tüfeği kimse değişmezdi.... Kulaklar toprağa yapışmış karanlıklar içinde gittikçe aratan kurşun sesleri bomba seslerini dinliyordu. Bu uğursuz dakikaların artık sesi çıkmıyordu. Dakikalar seneler gibi uzun geldi sanki.... İnanılmaz şey! Karanlıkta iki gölge sırtlarında bir mitralyözle geliyorlar...
            Fakat yalnız iki kişi... Düşman siperlerine doğru önüne geçilmez bir arzu ve imanla fırlayan bu üç yiğit biraz sonra makineli tüfeğin bulunduğu siperin içine atlamışlar. Fırlattıkları bombaların siper içinde patlamasından büyük bir baskına uğradıklarını zanneden düşman, kaçmaya başlamış; Akşehirli Mustafa Çavuş ve arkadaşları da makineli tüfeği sırtladıkları gibi bizim siperlere doğru yola çıkmışlar neden sonra işi anlayan düşman bütün cephede başlattığı ateş ile Mustafa Çavuş'un kahraman grubundan bir Akşehirli hemşehrisini temiz alnından vurarak onu şehitlik mertebesine yükseltmiş. Mustafa Çavuş ve arkadaşı, arkasında zaptettiği mitralyöz ve arkadaşının henüz soğumamış cesedi ile gözleri yaşlı sipere indiler. Kaybettiği arkadaşının üzüntüsü ile titreyen bir sesle ve kendi şivesiyle:
            - Alın şu uğursuzu dedi bana pahalıya oturdu!...

            Kaynak: Refik, İbrahim. Çanakkale'nin Ruh Portresi.
           
            *Mitarlyoz: 1.makineli tufek 2. ilk makineli tüfeklerdendir, yere sabittir ve bir çevirme kolu ile mekanizma işler. İlk kez I.Dünya Savaşı'nda yaygın olarak kullanılmış ve yıllardır devam eden hucum taktiklerini işe yaramaz hale getirmiştir.
            **Karapınar Kasabası: 1923 yılına kadar Akşehir'e bağlı bir nahiye olan Karapınar bu tarihten sonra Sultandağı’na bağlanmıştır. Şu an Sultandağı’na bağlı bir kasabadır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder