Ankara
Savaşı sonrası Emir Timur’a esir düşen Osmanlı Padişahı Yıldırım Bayezid, 9
Mart 1403 tarihinde Akşehir’de vefat etti.
Bazan Anadolu'da, bazen da Rumeli'de
ismine yaraşır bir şekilde fırtına gibi esip simsek gibi çakarak Osmanlı
Devleti'nin lehinde olacak şekilde bütün Türk beyliklerini tasfiye eden,
Bizans’ı muhasara ve tehdit eyleyen, Doğu Roma tahtının mukadderatını Müslüman
Türk menfaatleri adına istediği gibi tasarruf eden, Nigbolu'da Haçlı ordularına
kesin cevabi veren, bu sürekli zaferlerinden dolayı Abbasî halifesi tarafından
"Sultan-i İklim-i Rum" unvanı tevcih edilen Yıldırım Bâyezid,
Timur'un eline düştükten sonra onunla birlikte Bati Anadolu seferlerinde hazır
bulunuyordu. Timur, cengaver ve bir zamanlar fırtına gibi esmiş olan bu esirini
gittiği her yere kendisiyle birlikte götürüyordu. On beş gün gibi kısa bir
zamanda İzmir’i zapt eden Timur, dönüsünde henüz Osmanlılara bagli bulunan
Uluborlu ve Eğridir kalelerini zapt ettirdi. Bâyezid, Eğridir’in zaptı
esnasında hastalanmıştı. Bunun üzerine Timur, onu Akşehir’e göndermişti.
Tedavisi için de meşhur tabiplerinden Izzeddin Mesud Sirazî ile Celaleddin
Arabî'yi göndermişti.
Yıldırım Han’ın tedavisine memur
edilen doktorların bütün çabalarına rağmen, cevval, izzet-i nefis sahibi,
mağrur ve zaferden zafere koşmaya alışmış bir hükümdar olan Yıldırım,
mağlubiyet ve esarete tahammül edemedi.
Zaman
zaman Timur'la yapılan sohbetlerde Timur'un kendisini serbest bırakacağına ve
tekrar Osmanlı Devleti'nin başına geçeceğine dair söylediği sözlere de
inanmayan Yıldırım Bâyezid'in, keder ve üzüntüden gelen bu hastalığına çare
bulunamadı. Bunun için 14 Saban 805 (9 Mart 14.03) Perşembe günü ruhunu teslim
edip intikal-i dâr-i beka eyledi. Öldüğü zaman kırk iki yaşlarında olduğu
bildirilen Yildirim'in zehir kullanmak suretiyle intihar ettigine dair bilgiler
varsa da bunlar gerçeği yansıtmamaktadırlar. Zira çağdaşı ve Yıldırım’ı
yakından tanıyan tarihçi Ibn Arabsah ile Osmanlı tarihçilerinden Enver’i,
Sükrüllah, Karamanî Mehmet Pasa, Hoca Saadeddin ve Solakzâde gibi kaynaklar ile
Timur'un tarihçisi Serafeddin Ali Yezdî ve Nizameddin Samî kesin olarak
intihardan bahs etmezler. Bunlara göre o, nefes darlığı ve hunnaktan ölmüştür.
Solakzâde (Tarih, I, 122) gerçekleri bilmeyen bazi kimselerin tarih yazmaya
başladıklarını, cahil oldukları için hakiki sebepleri bilmediklerini söyleyerek
bu zehir meselesine söyle temas eder: "Bulduğunu yazan ve tarihi zapt etme
yolundan azan bazı ozanlar, tarih yazmaya ölçümlenip pek çok farklı kaviller
irad etmişlerdir. Bunlar ne saltanatın şanına layık gönüller beğenen tabirleri
bilirler, ne de cülûs tarihleri ve halifelik müddetlerine vâkıftırlar.
Padişahların ölümlerinin sebepleri beyanında da nice lâyık olmayan sözler yazıp
ser'ce cevaz verilmeyen meseleleri o yüce padişahlara isnad edip zehir içti
veyahut Timur'un hekimleri zehirlediler diye buhtan ve iftira etmişlerdir"
der. Gerçekten onun hastalıklarına esaret zilleti ve keder de eklenince kısa
bir süre içinde vefat etmistir. Hükümdarligi 14 sene kadar devam etmiştir.
Ölümü müteakip cesedi tahnit edilerek Aksehir'de Mahmut Hayranî türbesine
konulmuştur. Timur, onun vefatı üzerine yanında bulunan ailesine taziyetlerini
bildirerek ihsanlarda bulunmuştu. Semerkand'a dönerken cesedi oglu Musa
Çelebi'ye teslim ederek hükümdarlara yaraşır bir merasimle defn edilmesini
istemis, Musa Çelebi'ye de babasının mülkünde hükümdarlık için kemer, murassa
kiliç ve yüz at vermiştir. Yildirim Bâyezid'in na'sinin Bursa'da kendisinin
inşa ettirdiği Cami yanına defnini vasiyet ettiğini söylemeleri üzerine Timur,
Yıldırım’ın tabutunu ve Musa Çelebi'yi Germiyanoglu Yakub Bey'e teslim ederek
Bursa'ya gönderdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder